Evveet değerli okurlar, yazarınız Çuvaldız bir ay sonra yeniden evlerinizde ve ellerinizde. Durun, korkup da sakın dergilerinizi fırlatıp atmayın. Zira bilgisayarımı virüslere karşı koruyorum. Korona da dahil hiçbir virüs giremiyor. Sizin anlayacağınız yazılarım vi-rüs-süz. Bu nedenle bu Çuvaldız bize virüs bulaşacak diye korkmanıza hiç gerek yok…
Kabul Edilemez Olan Ne?
Biliyorsunuz ABD’li Crescent Energy’nin Fırat’ın doğusunu kontrol eden Demokratik Suriye Güçleri (SDG) ile sözleşme imzaladığı ve şirketin SDG ile Suriye’nin kuzey doğusunda petrol çıkaracağı ve ticaretini yapacağı açıklandı.
Peşinden Dışişleri Bakanlığı, Suriye’de YPG/PKK terör örgütü güdümündeki SDG’nin ABD’li şirket ile yaptığı bu anlaşmayı, uluslararası hukuku hiçe sayan, Suriye’nin toprak bütünlüğünü, birliğini ve egemenliğine kasteden ve terörizmin finansmanı kapsamında bir adım olarak niteleyip, ABD’nin bu adıma destek vermesinin esefle karşılandığını ve kabul edilemez olduğunu bildirdi.
Neyi kabul edemiyoruz? ABD’li bir şirketin SDG ile anlaşma yapmasını? Niye kabul edemiyoruz? SDG denilen örgüt, aslında YPG/PKK’nin kamufle edilmişi de ondan. Başında da Kobani’de doğduğu için Mazlum Kobani diye anılan Mazlum Abdi adlı bir terörist var.
Peki bugün kabul edemediğimiz bu hususta daha önce neler yaptık? Doğru adımlar mı attık? Yoksa tıpkı bugün olduğu gibi günü kurtarmaya yönelik demeçlerle mi idare ettik? Neye yalan söyleyeyim, geri dönüp baktığımızda sadece nutuk değil adım da attığımızı görüyoruz. Bakın nasıl.
Yıl 2014. Suriye’de Kobani diye bilinen Ayn El Arap, CIA imali İşid’in kontrolüne geçmiş ve 200 bin kadar Suriyeli Kürt de Türkiye’ye göçürülmüş. Bu Suriyelilerin ülkelerine dönebilmesi için Ayn El Arap’ın İşid’den geri alınması lazım. Böyle hayırlı bir işe kim hayır der! Tabi Reis de hayır dememiş.
Ama ne hikmetse ABD ve koalisyon leşkerlerinin gücü buna bir türlü yetmez. Ne olacak, Ayn El Arap İşid’de mi kalacak? Olur mu? Her işin olduğu gibi bu işin de bir çözümü var. Çözüm, Peşmerge’nin Kuzey Irak’tan Suriye’ye geçirilmesi.
Ve Peşmergeler, PKK paçavralarının gölgesinde naralarla, salyalarını akıta akıta Diyarbakır’dan Suriye’ye geçer ve Ayn El Arap İşid’ten kurtarılır. Lakin 200 bin Suriyeli bize hediye kalır!
Zira asıl mesele, göçmenlerin Suriye’ye dönmesi değil, tamamen sırtımıza sarılması, Suriye’de etnik yapının değiştirilmesi ve en önemlisi de petrolün ABD tarafından kontrol edilmesidir. Trump bunu çok önceleri açık açık söyledi: Benim için Suriye’de askerlerimizi bıraktı diyorlar. Ne yaptım biliyor musunuz? Petrolü aldım…
O günlerde Kuzey Irak Yönetiminin Peşmergenin Kobani’ye geçmesi konusunda bir izin talebi vardı. Türkiye’nin bu izni verdiği yönünde haberler var? türü sorulara Çavuşoğlu, Kobani için Koalisyon ile iş birliği içinde olduk diye cevaplar. Yani Kobani’yi ABD’ye teslim ettik, istediğinizi yapın dedik! Eee, onlar da zaten istediklerini yapıyorlar.
Yeni Kontrollü Siyasal Hayat
Efendim, korona salgınının yavaşlaması üzerine birkaç ay önce yeni kontrollü sosyal hayat denilen bir döneme geçtik biliyorsunuz. Sosyal hayat bir türlü kontrol edilemedi amma ülkemizde “siyasi hayat” çok iyi kontrol ediliyor.
Evet, ülkemizde yıllardır kontrollü, hem de çok kontrollü bir siyasi hayat söz konusu. Hiçbir şey anlamadık sayın Çuvaldız, “kontrollü siyasi hayat ne demek?” diye sorarsanız kontrollü siyasi hayat, siyaseti tasarlayıp iktidar ve muhalefeti ayarlama işidir derim. Şöyle ki bu ülkede kim iktidar olacak, kim de muhalefette kalacak millet tarafından değil dışarıdan belirleniyor, bize de onaylamak kalıyor.
Önce senaryo, sonra da oyuncular hazırlanıyor ve her şey hazır olduğunda da çekimlere, pardon seçimlere geçiliyor. Siz yıllarca siyaset sahnesinde olanların er veya geç iktidara doğru yürüyeceğini beklerken bir bakıyorsunuz milli ve yerli piyango daha dün parti kurmuş birisine çıkıvermiş.
Eee, piyango bu, kime çıkacağı belli olmaz. Niye olmasın, bir de bakmışsın önümüzdeki çekilişte de bize çıkmış. Çıkmaz mı? Birileriyle dirsek teması hizaya gelmek mi lazım? Öyle birşey olmayacağına göre bize de önümüzde koskoca dört yıl var, çalışır çabalar biz de iktidara ulaşırız hayali kalıyor.
Şöyle bir geriye bakın, dün Özal ve Avantadan Partisi’nin bugün de Tayyip ve AKP’nin bu ülkede nasıl iktidar yapıldığını gözünüzün önüne getirin. Sana parti bile kurdurmayıp Özal’a yol verenlerle “yürü be Tayyip, kim tutar seni” diyenlerin aynı çevreler olduğunu görürsünüz.
Kendisine TRT yetmeyen Erdoğan, muhalif kanal ve basın organlarını da kamu bankası kredileri ile yandaşlarına aldırıp AKP’nin sesi korosunu çoktan oluşturmuş, şimdi de Bahçeli’ye “Artık evine dön, annen çok hasta” anonsu yaptırmakla meşgul.
CHP’yi İnce’ldiği yerden bölmek için de korosuna İnce’ye “bak, bizimkiler partilerini çoktan kurdu, senin neyin eksik, çek kılıcını sen de kur partini” fiti ile Kılıçtaroğlu’na kılıç çektirme peşindedir.
Masal Masal İçinde
Geçenlerde Sözcü İbrahim Kalın “Biz masalları bol olan bir coğrafyanın çocuklarıyız. Bize yüz elli yıldır “modernleşme” adı altında hep başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanı” şeklinde bir mesaj attı.
Evet, bize hep başkalarının masalları anlatıldığı, bizi biz yapan bütün maddi ve manevi değerlerin bir kenara atılıp, bünyemize uymayan bir kültürün yerleştirilmeye çalışıldığı ve hatta bunda da büyük oranda başarılı olduğu doğru.
Biz kendimiz olmaya çalışmadıkça da yarın daha da ileri gidilecek ve korkarım ki bu güzelim vatan adı Ahmet veya Mehmet olmakla birlikte yaşantısı Hans veya Corc olanlarla tıka basa dolacak.
Kendi hikayemizi yazacağız diyen, tek başına on sekiz yıldır iktidarda olan AKP, bu süre içerisinde aziz milletin yok oluşa giden gidişatını durdurmak ve değiştirmek için bir şeyler yapmış mıdır?
Keşke bu soruya evet cevabı verebilseydik. Onca yıldır maalesef ne millî eğitimde ne de kültürde bizi biz yapacak hiçbir hamle yapılmadı.
Millî eğitimde iste Müslüman Türk çocuğu budur diyebileceğimiz bireyler yetiştirmek için yapılmış bir şey yok! Ama eğitime Amerikan değerlerine ve ideolojisine göre yön veren Fulbright Komisyonu var. Peki, kendi hikayemizi yazacağız diyenler bu garabeti ortadan kaldırmış mıdır? Kaldırabilirler mi? Biliyorlar ki kaldırdıklarında tıpkı DP ve tıpkı ANAP gibi kendileri de hemen ortadan kalkarlar.
Ya kültürde? Şimdiye kadar ne opera ne de bale konusunda adım atılmamış, tiyatrolar millî kültür oyunları ile şenlendirilmemiş, edebiyat ve sanata ise el dahi atılmamıştır. Olsun, “İstanbul 1453’te işgal edilmiştir” diyen bir Kültür Bakanımız var ya.
Peki ya yandaş televizyonlar? Milli kültür esaslı dizi ve filmler görebildiniz mi? Ne gezer. Türk aile yapısını, ahlakı bozacak her türlü neşriyat onlarda. Amma konu siyasete gelince günde beş vakit Reis de Reis, Reis de Reis.
Kendisi İslam ülkelerini yerle bir etme projesi BOP’a eş başkan olmuş birisinin başında olduğu partinin şimdi bize anlattığı masal bu sözcülerinin söylediği. Zaten yıllardır masal anlatıp duruyorlar.
Dün demokrasi getireceğiz, adaleti sağlayacağız idi masalları. Allaha şükürler olsun ki bugün artık tek adam rejimindeyiz. Şunun şurasında sultanlığa ve hilafete ne kaldı ki…
Adalet uzun zamandır hiç ortalıkta görünmüyor. Sakın kimsesizler mezarlığına gömüşmüş olmasın. Kalkınıp dev olacaktık, var olanları da haraç meraç sattık. Sırtımıza kamburlarla bilmem kaç hörgüçlü deveye döndük. Olsun bize Reis’in masalları yeter. Ne olur Reis bizi masalsız bırakma!
Ekonomi Uçuyor, Dövizler de Peşinden
Ülke ekonomisini yönetenler paranın değerinin o ülkenin üretim gücüne bağlı olduğunu bilmezler mi? Çok iyi bilirler. Ya paranın değeri, Reis’in veya damadının emriyle belirlenir mi? Olur mu öyle şey diyeceğim amma…
Bu ülkede her şeyi Reis belirlediğinden paranın değerini de belirleyebilir. Hem de istediği gibi. Ahh şu dış güçler yok mu işlerimize burunlarını sokup duruyor, her şeyi berbat ediyorlar. İyide Reis, seni o koltuğa oturtanlara bu sitem niye?
Bu kendi beceriksizliklerini başkalarına bağlama kurnazlığı. Güya, “Ey millet, biz çalışıyoruz. Lakin bu dış güçler var ya bizi hep engelliyor” demeye getiriyorlar. Bıraksalar şaha kalkacağımız kesin.
Hani dengesiz yük nedeniyle önü şaha kalkan kamyonlar var ya, ekonomimiz de aynen öyle şaha kalkacak. Ondan sonra artık ne tarafa yatarız orası bilinmez…
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle ekonomi uçacak dedikleri günden bu yana TL tam tamına %60 değer kaybetti. Uçmak bu olsa gerek.
Reis’in başkanı olduğu Türkiye Varlık Fonu’nun Genel Müdürünün imzası olan bir yazıda, “Türkiye Varlık Fonu için yaptığınız ve yapacağınız mali denetim ve ilgili çalışmalara ilişkin elde edilen her türlü veri ve değerlendirme sonuçlarıyla ilgili ara raporların ve raporların McKinsey Danışmanlık Hizmetleri ’nin proje takımıyla paylaşılmasını rica ederim” deniyor.
Anlaşılan McKinsey yerli ve milli bir firma. Yoksa Reis’in damadından zinhar iş alamazdı. Maliye ve ekonomi yerli ve milli olmasının yanında ehil bir denetim firmasına emanet edilmiş anlaşılan. Ehh, bu durumda McKinsey dış güçlerden sayılmaz.
Kasım 2002’den bu yana tek başına iktidar olan AKP’nin ülke ekonomisini taa nerelerden nerelere getirdiğini Merkez Bankası resmi US Dollar kurları ortaya koyuyor. Bakın bakalım US Dollar ne kadar dolmuş, TL ise ne kadar boşalmış.
2002: 1,51; 03: 1,49; 04: 1,42; 05: 1,34; 06: 1,43; 07: 1,30; 08: 1,29; 09: 1,55; 10: 1,50; 11: 1,67; 2012: 1,79; 13: 1,90; 14: 2,19; 15: 2,72; 16: 3,02, 2017: 3,65; 2018: 4,82, 2019: 5,67 ve 2020: 7,00.
İlk sekiz yılda neredeyse hiç artış göstermeyen US Dollar 2009’dan itibaren zıplamaya başlıyor. Döviz zıplıyor Merkez piyasaya döviz sürüyor. Ee, en sonunda Merkez’de de döviz kalmıyor!
Siz, özelleştiriyorum diyerek kamunun elindeki fabrikaları birilerine peşkeş çeker, yeni yatırımlar yapmaz, plan ve programla ve ciddi destekleri ile özel sektörle belirli bir hedefe yürümezseniz her şey zıplar siz çakılırsınız. Geriye de ekonomimiz fevkalade uçuyor masalları kalır. Tabi yiyene…