İLK UÇAK YAPMA TEŞEBBÜSÜMÜZ ve NURİ DEMİRAĞ’IN BAŞINA GELENLER

Cumhuriyetimiz kurulduğu tarihten itibaren o günkü yokluk şartlarına rağmen yapılan iş ve girişimler ihanet çeteleri tarafından engellenmeseydi bugün Türkiye Cumhuriyeti siyasi, ekonomik ve askeri anlamda dünyanın en güçlü ilk 5 ülkesinden biri olur muydu?

Birinci ihanet: Kafası zekâ, kalbi millet aşkıyla dolu olan Nuri Demirağ,  milletinin hayrına bir şeyler yapabilmek için uğraşan ve büyük işler başaran bir iş adamı.  1926’da Samsun-Sivas demir yolu yapımını üstlenen Fransız şirketi işi bırakınca hemen devreye girer. Kardeşi ile birlikte Samsun-Erzurum, Sivas-Erzurum ve Afyon-Dinar hattını 1012 kilometrelik demir yolunu bir yıl gibi kısa bir sürede tamamlar. Başarılarından ötürü 1934 yılında Atatürk kendisine ve kardeşi Abdurrahman Naci Beye Demirağ soyadını verir.

Askeri uçak almak için kendisinden bağış istenince, “Ordunun ihtiyacı başkasının lütfu ile karşılanmaz, ordumuzun uçağını ben yaparım” diyerek; Beşiktaş’ta bir atölye, satın alır. Çok geniş bir arazi üzerine uçak tamir atölyesi ve gerekli diğer tesisler ile Avrupa’nın en büyüğü olan Amsterdam hava alanı büyüklüğünde bir hava alanı yapar.

Pilot yetiştirmek üzere, bir tane hava alanında, bir tane de memleketi Divriği’nde iki Gök Okulu açar. 1943 Yılına kadar 260 tane pilot yetiştirir. 1936’da ilk tek motorlu ve 1938’de de çift motorlu altı kişilik uçağı yapmayı başarır. Nu-D.38 numaralı uçağına A sınıfı ruhsatı alır. THK tarafından sipariş edilen 65 planörü kısa sürede teslim eder. 24 Eğitim uçağını da tamamlar. Deneme uçuşlarını İstanbul’da başarıyla gerçekleştir.

Bu arada 1939’da Türkiye’nin ilk yerli paraşütünü üretir. (1974 Kıbrıs Barış Harekâtında Türkiye paraşüt ipini yapamadığı için Pakistan’dan alır)

1941’de tamamen Türk yapımı ilk uçak İstanbul’dan Divriği’ye başarıyla uçar. THK’nun siparişi olan uçakların Eskişehir’de bir kere daha test edilmesi istenir. Nedense?.. Uçağın projelerini çizen mühendis Selahattin Reşit Alan bir Nu-D 36 ile Eskişehir’e uçar. Ne olduysa o zaman olur! Uçağın ineceği pistte kazılmış olan bir hendeğe düşen uçak parçalanır ve pilot ölür…

Hayvanlar piste girmesin diye kazılan bu hendek nedense pistin kenarına değil de üstüne kazılır! Her neyse, bir kazadır olmuştur diyerek Demirağ yoluna aynı inançla devam eder. Fakat o da ne? THK bütün siparişlerini iptal eder. Uçaklar elinde kalır. THK’na karşı dava açtıysa da dava yıllarca sürüncemede kalır.

Demirağ için çare tükenmez. Uçaklara İspanya, İran ve Irak devletlerinden talep gelir. Fakat bu defa da Türkiye Cumhuriyeti Devleti hükumeti uçakların ihracına kanunla yasak getirir. Demirağ Bakanlara ve Cumhurbaşkanı İnönü’ye ne kadar başvurduysa da bir sonuç alamaz.

Çaresizlik nedir bilmeyen Demirağ çaresiz kalır. Emperyalizm Demirağ’ın kalemini kırmıştır bir kere… Elindeki uçakları hurda olarak satmak zorunda kalır. 1950’de fabrika kapanır. Böylece bir dev canlı canlı toprağa gömülmüş olur. Asıl toprağa gömülen de ülkemizin istikbali olur.

Koca hava alanı, üzerindeki tesislerle birlikte istimlak edilerek yerine şimdiki Atatürk Hava Limanı kurulur. Şayet Nuri Demirağ engellenmeseydi bu gün Türkiye dünyanın en başta gelen uçak üreticilerinden birisi olacaktı. Mekânı Cennet olsun…”

Emperyalizm sadece Demirağ’ın kalemini mi kırdı?

“İstikbal göklerdedir.” uyarısına “Ürettiğiniz kadar hürsünüz.” gerçeği bilindiği halde o günden bugüne ne yapıldı? Kimlerin etkisiyle Cumhuriyetle birlikte ekonomik bağımsızlığın teminatı olarak kurulan fabrikalar zarar ediyor gerekçesiyle özelleştirme adı altında birer birer kapatıldı, üretime değil de tüketime yönelik ekonomik programlara ağırlık verildi? Neden ülke her alanda dışa bağımlı hale getirildi? Yıllardan beri yerlilikten, millilikten bahsedilmesine rağmen ülke neden hala dışa bağımlı? Ülke ekonomisi neden her geçen gün kötüye gidiyor? ABD, Rusya, AB, Çin gibi emperyalist ülkelere bel bağlayarak hangi bağımsızlığımızı koruyacağız?.. İhanetlere neden engel olamıyoruz?..

İhanetleri ve tüm sorunlarımızı çözeriz! Sorunun kaynağını suçlayarak değil; sorgulayarak çözeriz! Hangi üst akılla yönetildiğimizi sorgulayarak çözeriz!

Hiçbir şey sebepsiz olmadığı gibi hiçbir problem de çözümsüz değildir. Problemlerimizin sebebi; işi ehline vermemektir. Geçmişten günümüze ülke yönetimine hakim olan siyasi zihniyettir. Problemler, çözüm makamındakilerin ehliyetsiz ve liyakatsizliğinin sonucudur.

Çözüm; Mevcut siyasi anlayışı terk etmek. Eskilerin devamına, aynı siyasi anlayışta oldukları halde farklıymış gibi gözükenlere. Dindarlık, milliyetçilik, halkçılık, demokratlık, cumhuriyetçilik, gelecek, vefa, özgürlük ve barış adına milleti ayrıştıranlara. Dün kara dediğine bugün ak diyenlere. Dün ak dediğine bugün kara diyenlere itibar etmemek. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demek. Doğruların yanında yer almaktır.

Elli yıldan beri doğrularından zerrece sapmayan, ülke meselelerine sürekli çözümler üretip iktidar ve muhalefeti uyaran, “ Milletim Uyan! Varlığın birliğin geleceğin tehlikede! çağrısında bulunan milli kadroların çağrısına kulak vermek. Milli mücadele ruhuyla el ele gönül gönüle vermek. Yeniden teşkilatlanmak. Devleti ehliyetli gerçek milli kadrolara emanet etmek, hep birlikte ülkemizi Muhteşem Türkiye yapmaktır.

Unutmayalım.” İştirak etmediğimiz çilesini çekmediğimiz bir kurtuluş mümkün değildir.”

Milletimizin ve yöneticilerimizin uyanması basiretle hareket etmesi (Yanılmadan gerçekleri görebilmesi, gelecekle ilgili sezgi, uyanıklık, anlayış, kavrayış ve vizyon sahibi olması) dilek temenni ve duasıyla…

 

 

 

Yorum Yapın

Navigate