TÜRKÇE: GARİP KALMIŞ ANADİLİM!

Eğitimci-Yazar – Muammer AÇIKGÖZ

“Türkçe ağızımda annemin sütüdür” diyor, Yahya Kemal. Annemin sütü olan ana dilim, ana yurdumda öksüz, yetim ve garip! Necip Fazıl’ın ifadesi ile ‘öz yurdunda garip, öz vatanında parya’… Bütün dil bilimcilere sorun, “eğitim hangi dille olmalı?”. Alacağınız tek ve doğru cevap, “ana dille olmalıdır!”   

Gelişmiş ülkelerde durum tam da böyle. Almanya, Fransa, İngiltere, Japonya, İtalya, İspanya, Portekiz gibi ülkelerde eğitim anadille olduğu gibi, bu ülkelerde, yabancı dille bir tek kelimelik tabela dahi göremezsiniz. Almanya’da otoyol kenarlarında, havaalanlarında, tren garlarında, şehir giriş-çıkış ve merkezlerinde bizim yazdığımız ‘good bye, centrum, welcome’ gibi tek kelimelik İngilizce yazı göremezsiniz. Saydığım ve saymadığım birçok gelişmiş, müstemleke olmayan şahsiyetli ülkeler ana dillerini kıskançlıkla korumaktadırlar.

Bir TV programında sunucu Paris’te Louvre Müzesini tanıtıyor. “Sevgili izleyiciler, buradaki her tablonun, her heykelin, her eserin altındaki tanıtım yazıları Fransızcadır. Fransızca bilmeyenler burayı bir şey anlamadan geziyorlar. Ama Fransızlar ısrarla konumu muhafaza ediyorlar”. Fransız TV kanallarında Fransızca’sı olduğu halde İngilizce’si kullanılan her kelime için sunucuya 30.000 Euro, ayrıca TV kanalına 30.000 Euro ceza var.

“UÇUYORUM” isimli bir TV gezi programında, Japonya gezisinde sunucu Tokyo sokaklarında şu bilgiyi veriyor: “Sevgili izleyiciler, Japonya’da en büyük sorun kaybolmak. Otelinizin kartını muhafaza edin. Kaybolursanız, ileri derecede İngilizce biliyorsanız, yarım yamalak İngilizce bilen bir iki Japon’a rastlama şansınız ancak olabiliyor. Yoksa İngilizce bilen Japon’a rastlama şansınız binde bir bile değil”.

 

Gelişme, Dille Değil Akılla Olur

Gelişmiş ülkelerde bizdeki gibi ilkokuldan itibaren konulmuş yabancı dil dersleri de yok. Yabancı dil öğrenmesi gereken personel için dil okulları açılmış. Burada 6 veya 9 ayda lisan öğrenme işini bitiriyorlar. Milli Eğitim Bakanı ‘5. sınıfın İngilizce sınıfı olacağını, sadece İngilizce okutarak işi bitireceklerini’ söyledi. Önceki ME Bakanlardan Nimet Çubukçu da, “50.000 İngiliz öğretmen ithal edeceğini” açıklamıştı. Anlaşılan odur ki, sanki aynı proje devam ediyor. Sanki bütün mesele İngilizce öğrenmekmiş gibi bir zavallılık sergileniyor! Çocuklarımız şakır şakır İngilizce konuşsa bütün derdimiz bitecek havasındalar! Bu özledikleri tablonun ileri aşaması ne getirecek mi diyeceksiniz? Afrika örneğinin benzeri konuma getirecek!

Bugün ekvatorun güneyinde İngilizce, kuzeyinde Fransızca ve İtalyanca konuşuluyor. Afrika Bantu dilleri, kendi dilleri unutulmuş. Anadil unutulunca milli kültür birikimi sıfırlanmış olur, bilindiği üzere. Emperyalist sömürgeci Hıristiyan Batı, Afrika’nın hem dilini, hem dinini değiştirmiş. Zulümle, baskıyla, zorbalıkla… Sonra dindaşı yerlilere din kardeşi gözüyle de bakmamış. Sömürdükçe sömürmüş, açlığa mahkûm etmiş. Huyudur Batılıların ötekileştirmek ve soymak!.. Güney ve Kuzey Amerika, Avusturalya, Yeni Zelanda’ya bakıldığında durumun farklı olmadığını görülür zaten. Sadece Amerika kıtasında 6 Kızılderili Medeniyetini diliyle, diniyle yok ettiler: İNKA, MAYA, AZTEK, MOHİKAN, ÇEROKE…

 

Tek Çare Milliliktir

“Hristiyan ideolojisinin ilk olmayan vahşetini hatırlatalım: Haçlılar Kudüs’ü ele geçirdiklerinde, Müslüman vücudu kızartıp yediler. Krallarının sofrasında en itibarlı yemek tereyağında kızartılmış Müslüman başıydı. Dünya, bundan daha alçakça işlenen vahşet ve zulümlere sahne olmamıştı hiç. Dokuz asır önce meydana gelen zulüm bugün başka şekiller altında yapılıyor.” (Hakikatin İzinde İlmi Sağ-Aykut Edibali, s 129)

“İdeallerini, yaşama hedeflerini yitiren, ahlaki, askeri, ekonomik yapıları çökmüş olan toplumu meydana getiren ırk, başka toplumun yetişme gübresi haline gelmiştir, kaybolmuştur.”(Age – A. Edibali, s 49)

“Unutmayalım asırlardan beri devam eden şanlı tarihimizde biz, hayatımız, vatanımız, yaratılışın ve hayatımızın gayesi olarak kabul ettiğimiz idealler için mücadele ettik, ölümü göze aldık, hayatlarımızı feda ettik…” (Age.-A. Edibali, s 59)

“Yurdumuzu etkisi altında tutan terörist eylemler de modern savaş unsurlarından biri olarak kabul edilmektedir. Pek çok devlet varlığı inkâr edilemez belgelerle ortaya konulmuş olan, bizi çok ciddi olarak etkileyecek yayılma hayallerine sahiptir. Yayılma ideolojilerini gerçekleştirebilmek için devletler günümüzde pek çok farklı savaş yönteminden biri olarak terörizmi de kullanmaktadır. Megalo İdea, Büyük Ermenistan, Büyük Kürdistan, Büyük Ortadoğu Projesi ve hayalleri gibi… Kısaca komşumuz olsun veya olmasın, birçok devlet ve devletlerin Türkiye‘yi, Türk – İslam dünyasını hedef alan veya etkileyecek hevesleri, hırsları, projelerinin mevcut olduğu biliniyor.” (Age-A. Edibali s 59)

Aşağılık duygusu (kompleksi) oluşturmak, emperyalizmin en güçlü silahlarındandır. 80 senedir “Türkçe ile bilim olmaz” teranesini yutturdular. İngilizce’ye zemin hazırlamak için, “Dilimizi Arapça, Farsça istilasından kurtaralım” herzesini yutturdular. Sonuç olarak; TDK’nin Büyük Türkçe Sözlüğünün herhangi bir sayfasını açın, kelimelerin kökenlerine bakın. İngilizce kelimelerin sayısının Türkçe kelimelerin iki-üç katı olduğunu esefle göreceksiniz.

 

“Kamus Namustur”

“Kamus namustur” diyor merhum Cemil Meriç. Baş tacı saydığımız bu tanıma göre, namusumuza sahip çıkamamışız demektir. Kamusa sahip çıkmamak demek; Türkçemizin süratle değişmesi, nesiller arasındaki dil bağını koruyamaması demektir. Sonuçta bugün, dede ile torun arasındaki edep, terbiye, sadakat, örf, adet, davranış, anlayış farklarıyla, her bireyi bir başka yabancılaştırmış oluyor. Şimdi nesil kopukluğuna dil anlaşmazlığı da eklendi. Milli dil ile milli kültürün yozlaşması son hızla ve birbirine paralel gidiyor.

“Geleneğin taşıyıcıları olan ana-babalar evden uzaklaştırılmıştır. Dolayısıyla geleneğin önceki nesillerle aktarılma şansı da kalmamıştır. Öyle görünüyor ki, kültürün aktarıcısı olarak elimizde kalan tek ip dildir. (…) İnsanlar artık kelimelerin ne anlama geldiklerinden emin değildir. (Prof. Dr. Hasan Bacanlı, Geleneğin ve Dilin Muhafazası, Türk Yurdu Dergisi, Kasım 2016 sayısı.)

  1. Dünya Savaşı sonrasında Amerikan Eğitim Sistemini dayatan işgal ordusu Japonya’yı terk eder etmez, Japonlar derhal milli eğitim sistemlerine geri dönmüşler ve alfabe empozesine de asla fırsat vermemişlerdir.

Sayın Aykut Edibali kültürü şöyle tanımıyor: “Kültür; ilmin, inancın ve ideallerin millet şahsiyetine uygun olarak kazandığı yapıdır”. Bu yapı kıskançlıkla korunmazsa ortada ne milli bir dil, ne de ilim kalır. İnanç ve ideal de kalmaz. Kültür emperyalizmi ülkede tahrip etmediği şey bırakmaz. Toplumu fosilleştirir, yabancı kültürlerin yeşereceği, kaktüslerin, ayrık otlarının çoğalacağı münbit bir gübreliğe dönüştürür. Acımadan tarih sahnesinden siler, süpürür!

Eski Milli Eğitim Bakanlarından Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu hocamızın Otağ Yayınları tarafından yayınlanmış bir eseri vardır: “Kendimize Geleceğiz’’ diye. Adı bile çok heyecan verici ve güzel! Her alanda millilik, öz benliğimize dönüşün gereklerini hatırlatır.

Fakat şu aşağılık duygusu illetini ne etmeli?

Nereye dönsek İngilizce kelimeler. Exit (çıkış) ile her yerde karşılaşırsınız… Resmi dairelerde, hastahanelerde, metroda her yerde görüyoruz. Ankara Metrosu’nda her durağa gelirken Türkçe ilan (anonsun) arkasından İngilizce duyuru (anons) yapılıyor. AŞTİ’de, Havaalanlarımızda İngilizce duyuru (anons). Havaalanı ilanına (anonsuna) itiraz edenler olabilir. Pek çok yabancı var diye, gezginci, ziyaretçi (turist) var diyebilir. Biz de soralım: Peki onların havaalanlarında Türkçe ilan (anons) var mı? Geçin bunu Alman havaalanlarında İngilizce, İngiliz havaalanlarında Almanca ilanı (anonsu) duyan var mı?

 

Asimilasyonun Yeni Adımı, Entegre Olmak?

Sahil kentlerimize yerleşmiş yabancılar için elektrik, su, telefon faturalarının üç dilde hazırlandığını duymuş muydunuz? Avrupa’da 3,5milyon Türk yaşıyor. Almanya, Fransa, Avustralya, İngiltere, İsviçre’de Türkçe yazılı olarak abonelerine gelen tek fatura var mı? Almanya, Türkler asimilasyon (güya entegre) olmuyor diye kuduruyor. Kudurdukça bazen açıktan saldırıyor, istemiyor veya Türklere sinsice zulüm planları uyguluyor. Türlü bahanelerle Türk çocuklarını ebeveynlerinden alıyor, uygunsuz, eşcinsel Alman ailelerine veriyor. TRT’de ‘Korkuyorum’ programında bu hadiseleri ibretle izledik.

Yurdum insanı da tuhaflaştı. Anlayışlar bozuldu. Yabancı kelimelerden oluşan şirket ve marka isimleri, kalitenin sanki simgesi olarak seçiliyor. Çarşı, pazar, dükkân, mağaza, marka, ürün bundan dolayıdır ki hep gâvurca! “Bellona, Mondi, pakos, pekos, twiks, curuvassan, cafe, serenad, vico, metro, kingburger”… Öğrenci kalemlikleri, çantalar, giysiler, yabancı yazılarla dolu. Göğüslerinde, sırtlarında hep yabancı üniversitelerin, yabancı futbol takımlarının adları, yabancı marka adları, sözcüklerle dolu! Bilinçsizliğin zirve yaptığı noktadayız.

En çok da ‘love’ sözcüğü… Körpe zihinler zehirleniyor, ruhu emperyalizm tarafından teslim alınıyor. Tek tük gözümüze ilişen Fatih ve Kanuni Tuğralı tişörtleri, Nasreddin Hoca ve Keloğlan resimli öğrenci çantalarını gördüğümüzde avunuyoruz.

Bu konuda asıl mesele içinde bulunduğumuz ruh hali. Bu hali değerli Prof. Dr. Nurullah Genç 1993’te Diyanet’in açtığı Naat-ı Şerif yaraşmasında 1. gelen ‘Yağmur’ şiirinde şu mısralarda dile getiriyor:

“Bir kölelik ruhuna mahkûm olunca gönül,/ Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü.”

 

Cellatların Diliyle Yok Olmak…

AB maceramız adeta kendi celladına âşık olan zavallığa benziyor. Halk arasında bir deyim vardır: “İneğin yalakası kasabın bıçağını yalar”.

Yabancı dil aşkımız da bu bağlamın dışında değil.

“Aşağılık duygusu; hayat, sağlık, varlık, şeref gibi varlıklarımızı Yaratana değil, yaratılmışa borçlu hissetmekten doğar” diyoruz ve netameli gidişten dolayı sorumluları, görevini yapmaya çağırıyoruz. (Age.-A.Edibali-S.79)

954 yıl öncesinden Kaşgarlı Mahmud, Divan-ü Lugati’t Türk eseriyle bir nurlu fener tutuyor yolumuza. Ondan bulaşan bir şuur olmaz mı bize?

Karamanoğlu Mehmet Beğ’in “Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergâhda, bargâhda, mecliste, meydanda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye” Fermanının bize vereceği bir ders yok mu?

Yabancı dillerden geçen günlük konuşma dilimize yerleşmiş aşağıdaki kelimelere bir göz gezdirelim isterseniz:

Spiker-(sunucu), medya-(basın), lider-(başkan), problem-(mesele, dert, sorun), ekstra-(fazladan), süper-(çok iyi), korner-(köşe vuruşu), full-(tam), oley-(yaşasın), sedan-(binek), otomatik-(kendinden çalışan), spor-(hareket), egzersiz-(alıştırma), stand-up-(gösteri), antre-(giriş), faks-(belgegeçer), hit-(gözde), iskonto-(indirim), izolasyon-(yalıtım), jaluzi-(şerit perde), kamuflaj-(gizlenme), maraton-(uzun koşu), cheesse kek-(peynirli kek), motivasyon-(isteklendirme), note book-(el bilgisayarı), laptop-(dizüstü bilgisayar), branş-(dal, kol), bariyer-(engel), amblem-(belirtke), empati-(duygudaşlık), absürt-(saçma, anlamsız), animasyon-(çizgi film), antipatik-(sevimsiz), makro-(büyük), bandrol-(etiket), doping-(kuvvetlendirici), şov-(gösteri), maç-(müsabaka, karşılaşma), plaket-(ödül yazısı), star-(yıldız), seminer-(kurs), rövanş-(ikinci müsabaka), komplo-(tuzak), promosyon-(hediye), vizyon-(görüntü), misyon-(görev), peformans-(çalışma), şut-(vuruş), Kuzen-(amca, dayı, hala, teyzekızları ve oğulları), smart-(akıllı)

Bu kelimelerle Türkçe konuştuğumuzu söyleyebilir miyiz? Hayır! Kelime seviyesinde yabancılaşma (yozlaşma)altındaki Türkçemizin durumu 1918’de Haçlılar tarafından işgal edilmiş vatanımıza ne kadar da benziyor. “Hırsızlık yumurtadan başlar” denir. Kelimelerin ardından cümleler gelir. Örneğin “Aerodinamik dizaynda Mercedes lider” cümlesinde Türkçe tek kelime yoktur. Cümlelerin ardından dilin tamamen yozlaşması gelir. Elin oğlu öyle değil. Astronota, Ruslar kozmonot, Çinliler Taykonot diyorlar.

 

Fulbrıght Antlaşması

27 Aralık 1949 tarihinde Ankara’da ABD ile Türkiye arasında Fulbright Eğitim Antlaşması imzalanmıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün öncülüğüyle… Bu antlaşmayla Türk çocuklarının eğitimi, geleceği, Amerika’ ya teslim edildi. Antlaşmanın 5. Maddesi aynen şöyledir:

“Madde 5 – Komisyon, dördü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve dördü Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olmak üzere sekiz azadan müteşekkil bulunacaktır.

Bunlara ilaveten ABD’nin Türkiye’deki diplomatik heyetinin başı komisyonun fahri başkanı olacaktır. Oyların eşitliği halinde kararı komisyon başkanı verecektir.

Bu antlaşmayla Türk çocuklarının bütün kademelerdeki (ilk, orta, lise) hem müfredatları hem de eğitimlerinin nasıl olacağı tamamen Amerikalıların keyfine ve insafına bırakılmıştır. 68 yıl geçmesine rağmen antlaşma hâlâ yürürlüktedir. Tam da Amerika’nın Türkiye aleyhine terör örgütlerine, hem PKK-PYD’ye hem de DEAŞ’a gözümüzün içine baka baka silah yardımı yaptığı; bu durumun en yetkili ağızdan, Cumhurbaşkanımız tarafından açıkça beyan edildiği şu günlerde bu antlaşmanın feshedilmesi gerekmez mi?

 

Çözüm:

Çözüm “Türkçeyi Koruma Kanunu” çıkarmaktır. Bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi. Çıkarılacak kanunda şöylesi maddeler önerebilirim:

“Eğitim dili Türkçedir, başka bir dille eğitim yapılamaz.”

“Basın yayın kuruluşları Türkçe’si bulunan hiçbir yabancı kelime kullanamaz.”

“Ticari kuruluşlar isimlerinde, tabelalarında, ürünlerinde, merkezlerinde, fabrikalarında, yerleşkelerinde, Türkçe’nin dışında kelime kullanamazlar. Ancak çokuluslu şirketler bu uygulamanın dışındadır.”

“Giysi, çanta, kalemlik vb şahsi eşyalarda, deterjan, sabun vs. tüketim maddelerinde Türkçe’den başka isim kullanılamaz”.

Sonucun sonucu olarak; Fulbright Antlaşması ve bilmediğimiz benzeri anlaşmalar tek taraflı olarak feshedilmelidir. Akıl emniyetimizin sorumlusu devletimiz olmalıdır!

Yorum Yapın

Navigate