Bu seçimin kazananı ve kaybedeni kimdir?

31 Mart yerel seçimi, yerel idarelerin belirlenmesi konusunda da olsa 24 Haziran genel seçimlerinin dengeleyicisi ve devamı olarak görülmeli bu yönüyle değerlendirilmelidir. Milletimizin devletine iletmek istediği mesajı sadece “belediye başkanlarının belirlenmesi” olarak görmek gerçeklere kulakları tıkamak olacaktır. Hızlı bir değerlendirme ile ortaya çıkan tablonun dinamikleri şunlardır.

1- Nefret Söylemleri Fayda Getirmemiştir

Seçimler, hizmet yarışı için bir fırsat olması gerekirken maalesef rakipleri kötüleme yarışına dönüşmüş, siyasetin dili etik ilkeler ve değerlerin dışında şekillenmiştir. Kampanya döneminin siyasi mesajları ülkede bir yerel seçim yapılacağı sonucunu çıkarmayı zorlaştırıcı niteliktedir.

Seçim sonuçlarına bakıldığında ise halk, korkutmaya, hakarete, düşman ilan etmeye, millî ve manevî kavramları politik çıkarlar uğruna istismar etmeye onay vermemektedir. İçi boşaltılarak kullanılan değerlerin, hamasi nutukların geçici başarılar sağlasa da insanımızın problemlerini çözmeyeceği ortadadır. Sevindirici olan şudur ki milletimiz sağduyulu hareket etmiş ve adeta bir çatışma atmosferi oluşturulmak istenmesine rağmen bu oyuna gelmemiştir. Halk farklı siyasi görüşlere düşman nazarıyla bakmamıştır.

 

2- Millet, “Beka Davası” ile “Koltuk Sevdasını” Birbirinden Ayırdı

Yok sayılan ekonomik bunalım, adaletsizlik yakarışları, yolsuzluk, usulsüzlük iddiaları iktidarı köşeye sıkıştırmıştır. İktidar ve ittifak kurduğu ortağı; millî ve manevî değerlerin korunmasının kendileri ile kaim olduğunu, kendilerinin iktidarı kaybetmesi halinde felaketlerin olacağı söylemini her fırsatta vurguladı. Varlık ve beka üzerinden söylemler geliştirenler bekayı kendi koltuklarının devamı olarak sundular. Türkiye içinde bulunduğu coğrafi konumdan dolayı, bölgede hakimiyet kavgası veren emperyalist güçlerin devamlı hedefinde olmuştur. Ve olmaya devam edecektir. Türk Milleti’nin “varlık ve beka davası” tarihi bir hakikat olarak ortadır. Ama bu dava koltukları koruma, siyasi rant elde etme davası değildir. Bölgemiz ateş çemberi içinde yanarken, Müslümanların kan ve gözyaşları oluk oluk akarken, emperyalistler adım adım emellerine ulaşırken seçim meydanlarında bu yüce davanın koltuk sevdasına alet edilmeye çalışılmasına, millet ağır bir cevap vermiştir. “Türk Milleti’nin varlık ve beka davası” partiler üstü bir meseledir.  Türk milletini, tarihin milletler mezarlığına gömmek isteyenlerin oyunlarını boşa çıkartmak devletimizin aslî görevidir.

 

3- Ne İktidar Kazandı ne Muhalefet

Seçimler, demokratik standartlar ve hukuk devleti normları bakımdan incelendiğinde,  sınıfta kaldığımızı teyit etmiştir. Seçimlere katılabilme hakkının keyfi yaklaşımlarla engellenmesi bir yandan; seçime katılan partiler arasında tarafsızlık, adalet,  basın ve ifade özgürlüğü gibi kriterlerin yok hükmünde oluşu diğer yandan, demokrasiyle hemhal olamadığımızı göstermiştir. İktidar, tüm adaletsiz ve haksız propaganda kampanyalarına rağmen İstanbul, Ankara, Antalya, Adana, Mersin gibi büyük şehirlerde muhalefet partisi seçimi kazanmış gözüküyor. Her ne kadar YSK başka, partiler başka, devletimizin emin haber ajansı ayrı bilgi verse de ortada bir yalın gerçek var. İktidar, büyük şehirleri kazanamadı. Ya da %1-2 farkla elde etti. Peki muhalefet kazandı mı? Belediye başkanlığı kazanılsa da ilçeler kaybedildi, il genel meclisinde azınlıkta kalındı. Kazanan olmadı.

4- Seçim bahanesi ile gerçekler milletten gizlendi

İktidar ve muhalefet kendilerinin seçim kazanmaları uğruna milletimizi bekleyen tehlikeler karşısında duyarsız kalmışlardır. Milletten gerçekler adeta seçime odaklanma ile gizlenmiştir.  Tarım ve hayvancılık yok olma noktasına gelmiş, sanayide üretim durmuş, dış borç stokumuz 2018 yılı sonu itibari ile 245 milyar dolara çıkmış, konkordato müracaatları ve iflas erteleme müracaatları çığ gibi artmış, milli müesseseler birer birer elden çıkarılmış, dış politikada dengesiz politikaların sonucu gelgitler yaşanmış… kısaca izlenen politikalarla ülkemiz dışa bağımlı hale getirilmiştir.  Felakete doğru sürükleniş milletten gizlenerek her şey toz pembe, güllük gülistanlık gösterilmeye çalışılmıştır.

Mazlum Millet Ses Verdi, Umut Bekliyor!

İlk önce şaşmaz tarihi bir  gerçeği ortaya koyalım. Türkiye Cumhuriyeti devleti de dahil tüm şanlı devletlerimizin kurucusu milletimizi teşkil eden mazbut, cefakâr, âlicenap, şanlı ve şerefli kahir ekseriyet; mukaddesatı ve manevi değerleri konusunda son derece hassastır. Bu aziz milleti asırlar boyu muzaffer kılan da bu değerlere yani İslâm’a bağlılığıdır.

Türk Milleti’nin kendisini bu denli sıkıntılara gark eden iktidarı kesin ve ezici bir mağlubiyete mahkûm etmemesinin sebebini doğru teşhis etmek gerekir. Milletimiz, muhalefette olanlara tam anlamıyla güvenmemiştir. Başına yakın zamanda gelenleri affedememiştir. Ne başörtüsü meselesi unutulabilmiş, ne “İslâm”, din, iman demenin gericilik sayıldığı günlerin geri gelmeyeceğinden emin olabilmiş ne elitist, Batı hayranı tavırlarla televizyon açık oturumlarında dinin aşağılanmasının maharet sayıldığı günler hafızlardan silinmiş, ne de Atatürk sömürücülüğü için yarışıldığı günlerin geri gelmeyeceğinden emin olabilmiştir.

Ancak “Bizim ağzı dualı çocuklarımız” diye büyütüp yetiştirip kurbanlar keserek iktidarı emanet ettiği kişilerin de Türk Milleti’ne reva gördüğü ezalar artık zulüm mertebesine gelmiştir.  Kendilerinden başka herkesi terörist olarak görmek, insanlara tepeden bakmak, keyfi uygulamalar, her tarafta aile saltanatının hakim olması neticesinde bıçak kemiğe dayanmıştır. Bu keyfiliğe dur demek için  bu seçimlerde sandıkta ağır bir tokat vurmuştur. Kendi çocukları olarak gördüğü kişiler tarafından; adaletin yerle bir edilmesinden, masumun suçlunun birbirine karıştığı haksızlığın, hukuksuzluğun kol gezmesinden, eğitimin yazboz tahtasına çevrilmesinden,  ithal soğan ve patatesin bile kuyrukta satıldığı günlerde seçilenlerin lüks, sefa ve israf içinde yaşamasından, ekonominin batışından hesap sormak için sandığa gitmiş ve oyunu ona göre kullanmıştır.

Bu seçimin kazananı yok ama geleceğimiz açısından dersler alınmazsa kaybedeni millettir. Derlenip toparlanıp millî iktidarı kurmak için,  “Türk milletinin varlık ve beka davasına” gönül ve ömür verenlere büyük görevler düşmektedir. Duyabilenlerin bir araya gelip umudu haykırması, milletimize rehberlik yapması duası ile…

 

Yorum Yapın

Navigate