ADAM ÖĞÜTME MAKİNASI VEYA TECRÜBEYİ EMEKLİ ETMEK!

EHİL İNSAN…

Osmanlının son dönemlerinde devlete hizmet etmiş, veziriazamlık yapmış, büyük bir devlet adamı görevden azledilince kırılmış ve almış başını İstanbul dışında bir yere göçmüş, çiftçilik yapmaya başlamış. Çevresinde yaşayanlar onu çiftlik sahibi birisi olarak bilmişler ve devlet adamlığını, vezirliğini bilmemişler. Padişah ve yanındaki insanlarda onu unutup gitmişler. Bir zaman sonra kerimesini birisi ile evlendirmiş. Damat Bey de kalem erbabı devlette görevli.

Damat aklı başında bir delikanlı olduğu için yükselmiş ve vezir olmuş. Bir gün Padişah yabancı bir ülkeye bir name yazılmasını istemiş. Fakat yazılan namelerin hiçbirini beğenmemiş, kabul etmemiş. Devlet sıkıntıda, devlet adamları çaresiz!

Damat kayınpederini ziyarete gelmiş sohbette mesele mektuptan açılmış, Kayınpeder sormuş;”Ne ile ilgili?” Damat anlatmış. Kayınpeder oğlum nameyi ben yazdırayım sana demiş. Damatta içinden; “Yahu bu adamın okuma yazması bile yok, böyle bir mektubu nasıl yazdırabilir.”diyerek küçümsemiş. Lakin, büyüğe karşı saygısızlık olmaması için de denileni yapmış ve sözleri aynen kayıt etmiş.

Kubbe altında vezirler toplanmış, mektupla ilgili konuşuyorlar. Padişah kimsenin yazdığını beğenmiyor ve gerçekten yazılması gerekenleri kimse yazamıyor. Padişah üzgün, genç vezir sıkılarak elindeki mektubu Padişaha sunuyor. Padişah Mektubu okuyunca Genç vezire;”Bunu sen yazmış olamazsın, bu benim veziriazamım filan paşanın ifadeleridir. Bu tam bir devlet adamı eseridir.”Diyerek Veziriazamı getirtip yeniden devletin başına dikiyor.

ADAM KITLIĞI, VEYA JÖNTÜRKLER NERDE YANILDI?

Ülkemizde Osmanlının yıkılışının sebeplerinin başında sorun; O günlerin ifadesi ile “kaht-ı rical” yani eğitimli, yetişmiş adam kıtlığıdır. Bunun için devrin devlet adamları tarafından zeki gençler Avrupa’ya eğitime gönderilmiştir. Ne yazık ki, ilim öğrenmeye gidenler batının modasını ve bozuk kültürünü, ahlakını alıp gelmişlerdir.

  1. Dünya savaşından yenik çıkan Japonlar batının ilmini ve fennini alarak bu günkü gelişmişlik durumuna ulaşmışlardır. Hiçbir dinin mensubu olmayan Japonlar ilmi, teknolojiyi almış, bizim gençlerimiz ise modayı ve gayri milli kültürü almışlar.

Tarih boyunca en kolay harcadığımız varlığımız yetişmiş insan zenginliğimizdir. Milletimiz için günün zevalden batmaya başladığı zamanlarda, ikbal uğruna pek çok devlet adamlarımızı, değerlerimizi isyancıların önüne atmışızdır. Kimi başarılı devlet adamlarımız nadanların yüzünden kaybolup gitmiştir.

BEŞİK ULEMALARI VE İDAM FERMANIMIZ!

Biz yetişmiş devlet adamlarımızı kaybettikçe yetişmiş ehil insanımızı harcadıkça; onların yerine biraz daha ehliyetsizleri gelmiş ve güneşimiz biraz daha batmaya yaklaşmıştır. Hele devlet adamlığı saltanat gibi beşik ulemalığına, beşik ulemalığına evirildiği zamanlarda sorunlar daha da artmıştır. Devlete paşa olmuş bu kişilerin İstanbul’dan çıkıp Bağdat seferine giderken, Anadolu’ya, Eskişehir taraflarına geldiğinde etrafına; ”Padişahımızın mülkü ne kadar büyükmüş, neden hala toprak için savaşır ki?” diye söylenir.

Devletimizin geleceğinden endişe edenler insan yetiştirmenin, devlet adamı yetiştirmenin önemini kavradıkları için eğitimli insan, devlet adamı yetiştirmek için her çareye başvurmuşlar. Lakin geleceğe dönerek çözümü tarihimizde, kendimizde arayacakları yerde yönlerini yine gerilemenin başlangıcını hazırlayan batıya dönmüşler. Dönüş o dönüş, yıkım hızlanmış, devlet adamları vatanın idam fermanını batının gösterdiği çözümlere dönerek imzalamıştır.

Osmanlının son Hakanı Abdülhamit Han’ın gayretleri ile yetişen devlet adamlarının bir kısmı ile vatanın büyük bir parçasını kaybetmişler, bir kısmı vasıtası ile de Anadolu’nun ve Batı Trakya’nın kurtuluşu ile Türkiye Cumhuriyeti devletini eksikleri ile birlikte milletimize hediye ettiler.

Bütün kayıplarımıza rağmen Osmanlının devlet adamlığı ruhunu alan ve devlet adamı gibi düşünen ve bunun ağırlığını üzerinde hisseden insanlarla kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz, miras olarak aldığı kurumlarla, aldığı devlet terbiyesi ile kısa sürede kendini ayakta tutacak ekonomik müesseselerini hayata geçirdi.

NÜKSEDEN HASTALIĞIMIZ…

Devlet terbiyesi almış devlet adamlarımızı ne yazık ki Sözüm ona Osmanlı aydınlarının batı hayranlığı yeniden nüksetmiş ve yeniden her şeyi ve her güzelliği batıdan beklemeye başlamış, iktidar hırsının da körüklediği azimle Devletin kuruluşunu, milletin kurtuluşunu birlikte başardığı kendi evlatlarını harcamaya başlamıştır.

1938 ‘den sonra da devlet tam bir dikdotaryal yapıya bürünmüş, yetişmiş devlet adamları oraya buraya savrulmuş ve devletin işleyişinde görev verilmemiş, bu insanların pek çoğu köşelerinde ziyan olup gitmişlerdir. İstiklal mahkemelerinde yargılanıp asılan nice kıymetli insan suçluların arasında yitmiştir.

Devletin ve milletin bekası için tecrübesine ve bilgisine başvurulacak pek çok insan, bilgi ve tecrübeleri ile birlikte toprağa karışmıştır. Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren defalarca çok partili parlamenter hayata geçme denemeleri yapılmış, Osmanlının son devrinde denenen çok partili hayat 1946 yılına kadar başarılamamış; 1946 yılı seçimlerinde bugünkü iktidarın elindeki gücü teslim etmemek için her imkâna başvurduğu gibi İktidarı elinde tutanlar gücü devretmemek için açık oy gizli tasnif sistemini benimsemişlerdir.

Ne yazık ki; “ Bizim gibi veya bizden daha iyi yapabilecekler vardır.” “Vatandaş ne diyor onun sesine de kulak vermek gerekir.” Demeleri ve kendini ispat etmiş insanların değerlendirilmesine fırsat vermediler. Halka rağmen de 1960’da askeri darbe ile koltuğu vatandaşın hilafına silahla teslim aldılar.

TEKERRÜR EDEN TARİH

Halkın gönlünü kazanmış üç devlet adamı entipüften sebeplerle darağacına gönderildi. Yetişmiş birçok bürokrat yıllar boyunca günümüze kadar tespih taneleri gibi saçıldı, savruldu. Çok zaman tecrübe, bilgi ve beceri emekli edildi.

Her iktidar geldiğinde bir önceki iktidar tarafından göreve getirilen devlet adamları kapı önüne koyuldu. Yerine kendi partilerine yakın veya her devrin adamı olan ehil olmayan kişiler devletin kadrolarına dolduruldular. Her seferinde devletin kadroları değiştirilerek devlette devamlılık esas anlayışı rafa kaldırıldı.

Her seçim döneminde siyasilerin seçim konuşmalarına başlaması ile birlikte, huzursuzlaşan bürokratlar görevden alınma endişesi taşıdıkları için ellerini işten çektiler. Yeni gelenler ise intibak dönemi yaşadıkları için uzun süre gerekli performansı gösteremediler.

EMEKLİ ESKİ…

Devletin üst düzey katlarında çalışıp, ayrılan, görevi biten veya yaşı dolayısı ile emekli olan ne kadar işe yarar ehil insan varsa devletin aklından, istifadesinden uzaklaştılar veya uzaklaştırıldılar. Hepsi eski genel müdür, eski müsteşar, eski bakan, eski başbakan, eski büyükelçi sıfatları ile köşelerinde -ifade yerinde olursa- ölüme terk edildiler. Onların yerine biraz daha deneyimsiz, biraz daha bilgisiz iktidar partisinin adamı insanlar atandılar. Kimsenin aklına bu insanlardan istifade etmek gelmedi, gelse de enaniyet meselesi yapılıp istifade edilmedi.

İstisnalar haricinde basında veya medyada konuşan da yok! Hoş olsa kim itibar edecek, kim değer verecek? Orası da ayrı bir yara! Böylece devletin istifade edeceği, tecrübe ve bilgisinden faydalanacağı bilim adamları, devlet adamları ziyan olup gidiyor. Aslında kaybedilen insanlar değil devletin, paradan daha çok ihtiyacı olan bilgi birikim ve tecrübe ziyan olup gidiyor.

ORTAK PAYDA VATAN VE İNSAN KIYMETLİ

Birisi çıksa ve hangi partinin ve hangi görüşün sahibi olursa olsun, ortak paydası vatan, millet, bayrak olan bu insanların değerlendirilmesi için bir çalışma başlatsa ve bu insanları, dış politikada, iç politikada, milli güvenlikte, ekonomik sorunların çözümünde kurulacak birimlerde değerlendirse ve görüşlerinden istifade edilse! Mesela yani!?

Devletin üst düzey bürokratlarından emekli olan, hayatını devlete hizmetle geçirmiş  bilgi, birikim ve tecrübeler edinmiş devlet adamlarımızın Milli Güvenlik Konseyi gibi fakat milletin menfaatlerinden başka kendini hiç kimseye angaje etmeden sadece devletimizin bekası için iktidarları ve devlet adamlarına doğruları gösterecek bir kurum vasıtası ile belli zamanlarda olayları değerlendirseler ve yetkililere raporlar sunsalar!?

Şu an devletin en üst kurumu olan Cumhurbaşkanlığı makamında bulunmuş cumhurbaşkanları şu anda nerede ve ne yapıyor? Kaç tane emekli Genelkurmay Başkanı şu an nerede ve ne ile meşgul, kaç tane başbakanlık yapmış devlet adamı şu an nerede ve ne yapıyor? Bu insanların devletin ve milletin geleceği ile ilgili hiç mi tecrübeleri yok, bilgi ve birikimleri yok?

Siyasi Parti Genel Başkanları var. Milletin kaderine hâkim olmuş devlet adamlarını yetiştirmiş hem ilim adamı hem de Genel Başkan olan Aykut Edibali gibi âlim ve halen devletin, milletin bekasından endişe eden yetkin insanlar var.

Bu insanlardan, değerlerden kanunla, resmen istifade edilebilmesi için çalışma yapılmalıdır, yapılması gerekir. O zaman harcadığımız insan değerlerini bir nebze koruyabiliriz ve elimizdeki zenginliklerimizi değerlendirebilir, faydaya çevirebiliriz.

İnsanlar elinden en küçük menfaati alınsa isyan ediyor, cebinden beş kuruş düşse eğilip alıyor, bir kâğıt parçası görse acaba ne düşürdüm diye eğilip bakıyor! İnsan hem de eğitilmiş ve yetişmiş insanlar daha mı değersiz?!

 

Yorum Yapın

Navigate