MUSİBETLER KARŞISINDA BİR MÜSLÜMANIN TAVRI NASIL OLMALIDIR?

Yeni yılın gelmesiyle birlikte gerek deprem, gerek çığ felaketi, uçak kazası, Suriye’de şehit olan kardeşlerimiz ve birtakım acı olaylarla karşılaştık. Bu olaylar ister istemez insanları düşündürüyor. Sosyal medyada bu konuyu takip edenler ifrat ve tefrit arasında gidip geliyorlar. Bu tarz olaylara yaklaşımlar iki şekilde olmuştur.

  1. Bunlara göre deprem bilimsel bir olaydır, bir doğa olayıdır. Burada Allah’ın herhangi bir şekilde müdahalesi söz konusu edilmesi mümkün değildir.

Tabiri caizse şunu söylemeye çalışıyorlar. Bunlar dini sahanın konuları değil, bilimsel sahanın konularıdır. Din adamları burada konuşmasın ve din üzerinden bu konuda yorum yapılmasın, şeklinde söylemlerde bulunuyorlar.

  1. Bir diğer bakış açısı da; o bölgede zina arttı, günahlar arttı. Allah da götürdü gazabına oraya yağdırdı.

Çevremizdeki varlıklara dikkat ettiğimiz de her şeyin bir düzen ve ahenk içerisinde hareket ettiğini görürüz. Allah kâinatta bulunan her şeyi bir plan ve ölçü içerisinde yaratmış, bu plan ve ölçü ile bir sistem oluşturmuştur. Evren ve içindeki varlıkların bir ölçü ve düzen içerisinde yaratıldığı Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde ifade edilir. “Biz her şeyi bir ölçüye (bir düzene, plana) göre yarattık”1

Yüce Allah evrendeki bu ölçü, düzen ve işleyişi birtakım yasalara bağlamıştır. Yani hem mutlak irade ile ortaya çıkan olaylar hem de cüzi irade ile ortaya çıkan olaylar Yüce Allah’ın kâinatta ortaya koyduğu yasalar çerçevesinde kendini gösterir. Bu Yasalar;

  1. Fiziksel Yasalar
  2. Biyolojik Yasalar
  3. Toplumsal (sosyal) Yasalardır.

Fiziksel yasaların özellikleri

Allah evrende yarattığı her varlığı belirli bir ölçü ve denge içinde yaratmıştır. Bu nedenle Allah’ın yarattığı varlıklarda güzellik, uyum ve denge vardır. Onların yaratılışını bir takım amaç ve hikmetlere dayandırmış, boş ve yersiz hiçbir şey yaratmamıştır.

Bu konudaki ayetlerden bazıları şöyledir:

“…Her şeyi yaratan ve bir ölçüye göre düzenleyen Allah’tır” 2

“…Onun katında her şey bir ölçü (miktar ) iledir. 3

Fiziksel yasalara örnekler

Yer çekimi kuvveti, suyun kaldırma kuvveti, suyun buharlaşması, hava basıncı, Dünya’nın Güneş etrafında dönmesi, Ay’ın Dünya etrafında dönmesi, depremler, yağmur, kar ve dolunun yağması, mevsimlerin oluşumu, gece gündüz oluşumu, Ay’ın hareketleri vb. konular fiziksel yasalarla ilgilidir.

Biyolojik yasaların özellikleri

Biyolojik yasalar, canlıların yapısı, büyümesi, üremesi, gelişmesi, korunması gibi yasalardır. Bu konularla ilgili ayetlerden bazıları şunlardır:

“Biz rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık…”4

“Yeryüzüne bakmazlar mı? Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik.”5

“Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karın üstünde sürünür, kimi de iki ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır. ’’6

Toplumsal yasaların özellikleri

İnsanın özelliklerinden biri de sosyal bir varlık olmasıdır. Bu nedenle toplum halinde yaşar. Toplumsal yasalar; toplumsal oluşum, gelişim ve değişim ile ilgilidir. Hayat ve insan ilişkilerini konu edinir. Toplumsal yasalar sosyal bilimlerin alanıdır. İnsanlar tarafından oluşturulur. Sebep sonuç ilişkisi vardır.

Toplumsal yasalara bazı örnekler;

“İnsanlar arasında adaletin olmadığı toplumlarda bunalım ve karmaşa dönemleri yaşanır”

“Gelir dağılımının adil olduğu toplumlarda yoksulluk azalır”

“Kuraklık sonucu insanlar açlık ya da susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirler. Bu durumda açlık ve susuzluklarını giderebilecekleri başka yerler arayıp bularak varlıklarını sürdürebilecekleri yeni yerlere göç ederler. ”

Bu yasaların tamamına dinimizde “Allah’ın evreni idare etmekteki ölçüsü” anlamına gelen ‘sünnetullah’ veya ‘âdetullah’ denir. Bu yasaların temel görevi evrendeki düzeninin korunması ve sürekli olmasını sağlamaktır. Evrendeki bütün olaylar bu yasalara göre hareket eder.

Doğadaki çok çeşitli yaşam biçimlerinin her birinin bir düzene bağlı olduğu dinamik bir bütünlük vardır. Musibet olarak görülen bu doğa olayları da âdeta büyük bir organizma olan evrenin bütünlüğü içinde değerlendirilmelidir.

İMTİHAN VE İMTİHAN UNSURLARI

“O, hanginizin daha güzel iş yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır… ” 7 ayeti yaratılışın ve imtihanın amacının amel bakımından ‘en güzel’in, ‘en iyi’ nin gerçekleşmesi olduğunu vurgulamaktadır.

Başka bir ayette ise; ‘’Gökleri ve yeri altı günde yaratmış olan Allah’tır. Bunu, sizi zorlu bir imtihandan geçirmek ve hanginizin daha iyi davranacağını belirlemek için yapmıştır. ’’8 buyrulmaktadır.

İnsan vücudunu fıtratına (doğal yapısına) uygun bir şekilde kullanmamız gerekir. Gıdalardaki bozulmalar insanların vücut yapısına büyük zararlar vermektedir. İnsan, önce kendi biyolojik ve psikolojik yapısı bozmuş, bunun bir neticesi olarak doğayı bozmuştur. İnsan başkalarını ve gelecek nesilleri düşünmeden tabiat üzerinde sorumsuzca tasarrufta bulunmuştur. Bu zulümdür ve bu zulmün öznesi insandır. Doğadaki düzeni bozacak tek varlık insandır.

Doğadaki fiziksel, (deprem, çığ, yağmur kar, vb. ) biyolojik, sosyal olaylar ve bunların sonuçları imtihan unsurlarıdır. İnsanın, doğadaki kaynakları israf etmesi, fiziki çevreyi kirletmesi, doğadaki biyolojik çeşitliliğe büyük zarar veren ve canlıların yaşam biçimlerini doğal olmayan şekilde değiştiren teknolojiler üretmiş olması gibi.

Doğa olaylarının felaket olarak algılanması insanların ‘sünnetullah’ denen tabiat kanunlarına aykırı hareket etmelerinin sonucudur. Kısaca insan hayatı boyunca yaşadığı her şey imtihan içindir. Bu konu ile ilgili Yüce Allah şöyle buyurmaktadır. “İnsanların kendi ellerinin kazandığı (tahribat ve talanlarının yol açmasıyla, doğal ve sosyal yapıyı bozmaları) dolayısıyla, karada ve denizde fesat ortaya çıktı. ”9

Meselâ, yağmurun yağmasının birçok yararı vardır ve hepsi de güzeldir. İnsan yaptıklarından ya da yapması gerekip de yapmadıklarından dolayı yağmurdan zarar görse, ‘Yağmurun var edilmesi rahmet değildir. ’ diyemez. Yağmurun yağması, insanın kötü tercihleri dolayısı ile onun hakkında şer olabilir.

Yağmuru musibet haline getiren şey insanın kendisidir. Biz yağmuru rahmet olarak biliriz. Rahmet yağmazsa üzülürüz, yağmur duasına çıkarız. Eğer ağaçları keserseniz, derenin üzerine ev yaparsanız rahmet olarak bitiğimiz yağmur felaket olur.

DEPREM

Bilim adamları depremin başlıca üç yararından bahsetmektedirler.

  1. Ülkemizdeki organik olmayan madenlerin nerede ise tamamı fay hatları nedeniyle oluşmaktadır. Ülkemizin dünyada bor madeni zenginliği açısından birincisi olmasını deprem fay hatlarına borçluyuz. Endüstriyel hammadde açısından ülkemiz çok zengindir.

Madenlerimizi uygun bir şekilde kullanabilirsek, bunun geliri ülkenin her türlü ihtiyacını karşılayabilir.

  1. Doğal maden sularının deprem fay hatları nedeniyle oluşmasıdır. Maden suları, içinde bulundurduğu çeşitli mineraller vücudumuz için yararlıdır.
  2. Ülkemizin içilecek kaynak suları ve ılıcalar açısından zengin olmasının nedeni de benzer şekilde deprem fay hatlarıdır.

Depremi musibet haline getiren insanın kendisidir. Deprem de doğal dengenin bir parçasıdır. Allah yeryüzüne öyle bir kural koymuştur. Fakat deprem olduğu zaman siz onun kurallarına uymaz, Allah’ın o konuda koyduğu kuralları işletmezseniz deprem de felaket haline gelir. Depreme karşı çıkamayız. Depreme uyum sağlamamız gerekir. Yani binalarımızı depreme dayanaklı olarak inşa etmemiz gerekir. Fizik, kimya, jeoloji ve diğer bilimler meydana gelmiş veya gelebilecek olayları inceler, insanoğluna tedbir almayı öğütlerler. Sözgelimi fay çatlakları, yönleri ve yerleri artık bugün bilinmektedir. O halde yapılacak şey fay hatlarından uzak durmaktır. Denizleri doldurarak inşaat yapamazsınız. Bataklıkları kurutarak yerleşime açmazsınız. Dere yataklarına ev ve işyeri kuramazsınız. Fay hatlarının yakınana asla şehir kurmazsınız. Yani doğa olaylarına göre tedbir alarak yaşamak gerekir. Ayetlere uyumlu yaşamak budur. Gerçek dindarlık sadece ‘ilmihal dindarlığı’ değil onunla beraber sosyal hayata da inancımızı ve inancımızın gereklerini yansıtmaktır.

Bizim deprem yaşayan ve depremden zarar görmüş bir toplum olmamız, aynı zamanda onunla yaşamayı öğrenme ve bunun için kendimizi, teknolojimizi geliştirmiş olmamızı gerektirir. Mesela ülkemizde yaşanan depremler, başka bölgelerde yaşandığında insanlar yerlerinden bile kalkmıyorlar, yemeklerini bile bırakmıyorlar, televizyonların kanalını bile değiştirmiyorlar.

Tıpkı bizim yağmur yağarken yaptığımız gibi. Çünkü onlar bu konuda Allah’ın ayetlerini doğru okuyup, ona göre tedbirlerini alıp kendini geliştirmişler. Bizlerde bu olaylardan dersler çıkarmak zorundayız.

Sosyal (toplumsal) kanunlar içinde böyledir. Toplumlar, Allah’ın ortaya koyduğu toplumsal yasaya göre doğar, gelişir, geriler ve yok olurlar. Mesela ülkemizde faizli bir ekonomik sistem var. İnsan faiz haramına bulaşırsa, faizli sistemin içerisinde yaşarsa, Allah’ın o konuda koyduğu kanunlar işler ve bu yine bir toplumsal felaket helak halini alır. Çünkü faiz insanları köleleştiriyor, geleceğini ipotek altına alıyor.

Bir ayette Yüce Allah şöyle buyuruyor; “Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz; yoksulu doyurmak için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz; haram helâl demeden mirası yiyorsunuz; malı aşırı derecede seviyorsunuz. ” 10

Başka bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır. “Mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksilterek, sizi biraz korku ve biraz açlıkla yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz, bundan kaçış olmaz. Sen sabırlı davrananlara müjde ver. Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. 11

Allah’ın koyduğu sosyal kanunlara uymadığımız zaman yine Allah tarafından ağır imtihanlara tabi tutuluyoruz. Yukarıdaki ayetlerde Yüce Allah, insanın yaptığı yanlışları sayarak imtihanın sebeplerini söylüyor. İmtihanda başarılı olmak için dini doğru anlamak ve yaşamak zorundayız. Zaten dünya hayatı bir imtihan yeridir. Elbette bu tür olaylar olacak ki bizim bunlara karşı olan tutumumuz her ne şartta olursa olsun Allah’a kulluğu doğru yapıp yapmadığımız konusunda imtihanımız gerçekleşsin. Ayetin devamında da ‘Sen sabırlı davrananlara müjde ver’ buyruluyor. Sabırlı davranmak şartlar ne olursa olsun Allah’ın emrinden çıkmadan yaşamak demektir. Allah’tan gelen bir şeye karşı yapılacak olan teslimiyettir. Yüce Allah’ın ayetleri ile zıtlaşılmaz, ayetlere teslim olunur.

Doğa olaylarının, Allah’ın dininden bağımsız bir olay olduğu, sistemden bağımsız bir şey olduğu düşünülemez. Burada yapılması gereken şey Allah’ın koyduğu kuralları uygulamaktır.

Tabiattaki bilimi koyan Allah’tır. Allah o bilimi insanların imtihanı için koymuştur. Vahiy ve tabiat Allah’ın ayetleridir(delilleridir. ) Tabiat, temelde mükemmel işleyişe ve düzene sahiptir. Bu mükemmellik en ufak bir düzensizliğe bile izin vermez. Fakat günümüzde çok ciddi bir parçalanma var. Bu parçalanmışlık din-bilim ayrıştırmasıdır. Kur’an, bilimsel bakış açısı ile anlamaya çalışılmıyor.

Bilimsel çalışmalara bakış açımız daima Kur’an merkezli olmak zorundadır. Eğer böyle yaparsak zaten din-bilim ayrılığı diye bir şey olmaz. Her ikisi de Allah’a ait olduğu için onlara teslim olmak zorunda olduğumuzu ve onları doğru okuyup kuralarına uymak zorunda olduğumuzu hem Allah’ın kitabından hem de yarattığı ayetlerden zaten tespit etmiş oluruz.

Bütün bunlar olurken bizler işlerimizi sağlam yaparsak, doğa olayları felaket olamaz, imtihan ve ibret olur. Bütün bunların hepsi imtihan içindir ve imtihan kaçınılmazdır. İmtihandan sonra başarılı olanlar Allah tarafından Cennet ile ödüllendirilecek, başarısız olanlarda cezalandırılacaktır.

Ali RIZA

  1. 02. 2020
  2. Kamer suresi, 49. ayet
  3. Furkan suresi, 2. ayet
  4. Rad suresi, 8. ayet
  5. Hicr suresi, 22. ayet
  6. Şuarâ suresi, 7. ayet
  7. Nur suresi, 45. ayet
  8. Mülk suresi, 2. ayet
  9. Hud suresi, 7. ayet
  10. Rum suresi, 41. ayet
  11. Fecr suresi, 17-20. ayetler
  12. Bakara suresi, 155-156 ayetler

 

 

Yorum Yapın

Navigate