DENKTAŞ ve KIBRIS

Büyük dava adamı, gerçek mücadeleci, çileli bir yiğit, kahraman bir mücahit ve Kıbrıs davasının yılmaz savunucusu Rauf DENKTAŞ da her fani gibi ecel şerbetini içti ve dört yıl önce bu fani âlemden göçtü. O da dünya denen geçitten geçip gitti ardında derin izler, unutulmaz hatıralar ve gözümüz gibi korumamız gereken bir emanet bırakarak. Denktaş öldü ama Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır inşallah.

Hem Rauf DENKTAŞ’ı anmak, hem de 15 Kasım 1983’te ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 33.yılında bağımsızlık sevincine ortak olmak adına Denktaş’ı ve Kıbrıs davasını hatırlayalım istedim.  

VATANI YÜREĞİNDE SAKLAYAN ÇOCUK

Yüreğinin bir köşesi evlat acısıyla yanarken (artık o evlatlarına kavuştu ama bu kez de Kıbrıs’ı yetim bıraktı) diğer köşesi vatan hasretiyle kavrulan çağımızın önemli devlet adamlarından, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Rauf Denktaş hatıralarından oluşan bir de kitap yayınlamıştı:“Karkot Deresi”[1]

“Geçtim dünya üzerinden / Ömür bir nefes derinden…” deniliyordu bir türkümüzde… Karkot Deresi Rauf Denktaş’ın ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğini anlatan bir hikâye aslında. Onun hayatını okumak demek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tarihini okumak demek bir bakıma.

Daha çocukluk günlerinde geleceğin büyük dava adamı olacağının ışıkları görülüyordu Denktaş’ta. Denktaş da her çocuk gibi oyunlar oynuyor, ip atlıyor, daldan dala zıplıyordu ama bir farkla. O, çocuk yüreğiyle bile “Düşman bu küçük tayyareciyi tanı/ Kanatları altında saklayacak vatanı” diye şiirler okuyordu. Çocukluğunda verdiği sözü tutmuş ve “Toros” Rauf Denktaş bir kartal gibi kanatları altına almıştı Kıbrıs’ı…

Akşamları Ayfiban tepesinin serininde toplanırdı köylüler birer birer ve Omorfo’nun parlak ışıklarına bakarak konuşurlardı hep. Denktaş onlara şiirler okurdu. Bu şiirler okulda, öğretmenlerinin gizlice öğrettiği milli şiirlerdi. Köylüler coşar, ağlardı. Daha sonraki yıllarda İstiklâl Savaşı Nasıl Oldu? Onu anlatırdı Rauf Denktaş çocukluk günlerinde.

Çocukluk günlerini yanında geçirdiği dedesi Şeherli Mehmet’in “Osmanlı yamandı… Gittiler ama yine gelecekler. Ben görmesem de sizler göreceksiniz” sözüyle büyüyen kahraman bir çocuktu o.

Elinde küçük bir av tüfeği, bir matara su ve yanında köpeğiyle Karkot Deresi’ni karış karış gezdi her gün. Yorgun argın eve döndüğünde haliyle uykuya dalardı her çocuk gibi ama rüyasında bile milletinin aydınlık geleceğini görürdü.. Yatarken de babaannesinin öğrettiği duayı okurdu “Yattım Allah, kalkarım inşallah, kalkamazsam amentübillah.”

DENKTAŞ’IN RUMLARLA İLK KAVGASI

Denktaş birincilikle bitirdiği İngiliz okulunda (ortaokul yılları) Türklerin aşağılandığını görür ve buna dayanamaz. Okulun ilk günlerinde başından geçen bir olayı şöyle anlatır hatıralarında; “Kazamias ile iyi arkadaştık fakat altı yıllık okul süresince benim dışımdaki Türklere ‘Bello Turko’ (Deli Türk) deyişi hâlâ kulaklarımda çınlar. Bu deyişten özel bir zevk aldığı aşikârdı. Beni bundan muaf tutmasının özel bir sebebi vardı. Okulun açıldığı ilk gün bana köylümüz diye tanıtılan Eliadis adında bir çocuk ‘Bello Turko’der demez kavgaya başlamış ve Eliadis’i iyice hırpalamıştım. Benden özür dilemesini sağlamıştım.”

İşte o günlerde başlayan dava adamlığı son nefesine kadar devam etti. “Rumlar ‘enosis için ölürüz’ derken Denktaş. “biz de ‘enosis olmasın’ diye ölürüz diyordu. Çünkü biliyordu ki enosis olursa zaten Kıbrıs’ta Müslüman Türkün idam fermanı imzalanmış olacak.

DENKTAŞ’IN İLK TARİHİ KONUŞMASI ve SON SÖZÜ

Halka ilk kez nasıl hitap ettiğini ve yankısının nasıl olduğunu şöyle anlatıyordu:

“Kasım 1948’de Selimiye Camii’nin önündeki meydanda tertiplenen büyük Antienosis Mitinginde ilk kez halka hitap etmiştim. İrticalen konuşmuştum. Heyecan yüklüydüm ve bu heyecanı halka iletebileceğimi hissediyordum. Yoğun alkışlar arasında kürsüden indim. Babamın mesai arkadaşları gelip beni kucaklıyorlardı. Bazıları ağlıyordu. ‘Baban seni görseydi’ gibi sözlerle beni cesaretlendiriyorlardı.”

Grivas’la, Makarios’la, Klerides’le yapılan mücadeleler, Türk Mukavemet Teşkilâtı’nın kurulması, 1963’teki Kanlı Noel hadisesinin gerçek yüzü, Türkiye’ye bağlanan umutlar, dünyanın Kıbrıs Türk’ünü görmezden gelmesi, bütün kapıların yüzüne kapanmasına rağmen Denktaş’ın bir tek derdi vardı. Davayı yani Kıbrıs’ı kurtarmak.

15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilân edildiği zaman Denktaş’ın bir sözü vardı hafızalarımıza kazınan. “Doğan çocuğun ana rahmine döndüğü görülmemiştir. Dünyanın bizi tanımaması umurumda değil. İşte Kızıl Çin! Yakın zamana kadar kimse onları tanımadı ama bu Çin gerçeğini değiştirmedi…”

Rauf Denktaş sözünü tuttu ve kızının açıklamalarından öğrendiğimizi göre “Hıristofyas’a söyleyin: Kuzeyde bağımsız bir Türk Cumhuriyeti var” dedi son nefesinde…

Dile kolay… İftiraya, sürgüne esarete, bin bir zahmet ve çileye rağmen bir ömür boyu milli bir davanın bayrağını sadece Kıbrıs semalarında değil bütün dünyada dalgalandırmasını bildi bayrak yürekli adam.

Tarihin önemli bir dönemecine tanıklık etti ve arkasında hür, bağımsız bir devlet bıraktı… Denktaş öldü, yaşasın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti.

[1] Rauf Raif DENKTAŞ. Karkot Deresi. Remzi Kitabeci. İstanbul-2005 (206 sayfa)

Yorum Yapın

Navigate