Çuvaldız

Evveeet değerli okurlar, yazarınız Ahmet Çuvaldız bir ay sonra tekrar yanınızda. Aradan tam bir ay geçti, lakin sizden beklediğim gibi bir yakınlık görmedim. Tamam, yazılarımı okumuyorsunuz, olabilir insanlık hali. Amma daha önce karşınızdayken bugün yanınıza geçen birine yakınlık göstermemeniz insanlık hali mi?

Mutabık mıyız?

Kuzeyi çoktan terör yuvası haline getirilen Suriye’ye “Suriye’nin kuzeyinin bir terör koridoruna dönmesine asla izin vermeyeceğiz” diye Mehmetlerimizi gönderdik, lakin daha dokuzuncu günde birileri “hoopp, hemşerim nereye?” deyince de olduğumuz yere çakılıp kaldık.

Çünkü önce ABD ile daha sonra da Rusya ile oturup bir şeylere mutabık kaldık. Peki, neye mutabık kaldığımızı bileniz var mı? Vallahi neye mutabık kaldığımız önemli değil Sayın Çuvaldız, tek önemli olan Reis’in ne dediği! “Oyunlarını bozduk, “Barış Pınarı” kazandığımız en son zaferimiz, buyurun kutlayın” dediler bizatihi kendileri, biz de durur muyuz hoopp koştuk meydanlara.

Biz meydanlarda “En büyük Reis, başka büyük yok!” diye göbek atarken birden Reis’in “Biz mutabakatlara uyuyoruz, ancak teröristler güvenli bölgeden çekilmedi, en son terörist bölgeyi terk etmedikten sonra biz bu işi bırakmayız. Ayrıca, diğer ülkeler buradan çıkmadıktan sonra biz buradan çıkmayız” dediği duyuldu.

Ben, meydanları dolduranlara bakıp “yahu, bu saflar neye göbek attıklarının farkında mı?” diye düşünürken Reis şecaatin arz eyleyince ben şimdi farkına varacaklar diye boşuna umutlandım. Kalabalıklar bu defa da “Yürü be Reis, kim tutar seni!” diye tempo tutmaya başlayınca yürüyüp ayrıldım oradan.

Bir insan, önce “Eyy Amerika! On dört bin kilometre öteden gelip Suriye’de işin ne?” dediği birileriyle oturup mutabakat yapar mı? Yaptıktan sonra da “diğer ülkeler buradan çıkmadıkça biz de buradan çıkmayız!” der mi?

Sen önce, “Barış Pınarı Harekâtı’na ara verildiğinde ABD yaptırımlara ilavelerini getirmeyecek ve harekât durdurulduğunda hayata geçirilen mevcut yaptırımlar kaldırılacaktır” hükmünün de yer aldığı bir mutabakata imza at, daha sonra da “bak, harekâta devam ederiz ha” yollu mesaj ver.

Bu mesajını ancak saflar yutar, yutuyorlar da zaten. Adına mutabakat dediğin o açıklama ile sen bir taraftan ABD’yi Suriye’nin vasisi kabul etmiş ve bu madde ile de “yok hükmündedir!” dediğin yaptırımları var etmişsin, harekata nasıl devam edeceksin? Üstelik “mal varlığını dondurma” gibi bir yaptırımla tehdit edilip dururken…

Biz, zafer alayları düzenlettirdiğiniz o mutabakatlarla bizim dünkü sancağımız, Batı Türkmeneli’nin ve dahi Suriye’nin vasisi olarak ABD’ye ve Rusya’yı tanıdık mı? Hem de resmen. Şimdi ise onlar gitmeden biz çıkmayız diyoruz. Mutabakatlara uyularak nasıl olacak bu?

Biz, “hop Coniler, alın bütün silahınızı mühimmatınızı ve dahi PYD’nizi, şen ey yeni Çar, alın leşkerlerinizi ve dahi beslemelerinizi defolun gidin bizim eski ellerden” diyemeyince, onlar da bu mutabakatlarla bize “buyurun gelin tıpış tıpış bölgenin yeni sahiplerine” dediler mi? Dediler. Eee bize de sadece “amenna” demek kaldı. Bir amenna Amerikaya, bir amenna da Rusya’ya. Reis’in her yaptığına “amenna” dedikçe de bu böyle devam edecek!

İşte tam bu sisli ve puslu havada Suriye de dahil birçok konuyu görüşmek üzere Reis kalkıp Amerikalara gitti. Trump’a çok kızdığı için yırtıp attığı, ancak daha sonra bulup buluşturup bir araya getirdiği söylenen, aslında hiç yırtılmadığı bilinen o melun mektupla birlikte. Eee, kem mektubu sahibine iade etmek gerek, değil mi?

Aman Efendiim, Kimler Gelmiiişşşş

Ve film, Beyaz Sarayın kapısına yanaşan bir otomobil ile başlıyor. Otomobilden çıkan Reis ve eşi, ABD’nin kapı önüne konulması gündemde olan reisi ve eşi tarafından karşılanıyor kapı önünde: Gülücüklerle el sıkışılıyor. Ve onlar kapıdan içeri girerken perde de kararıyor…

2 perde; koltuklarında oturan bizim Reis ile Trump, arkalarında tercümanlar, önlerindeki koltuklarda bacak bacak üstüne atmış senatörlerin görüntüsüyle açılıyor. Trump’ın arkasında birkaç Amerikalı, Reis’in arkasında ise ellerini önünde kavuşturmuş adeta suçlu gibi duran birisi var. Dur bakiim, yav bu Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu değil mi? Evet, evet o, ta kendisi…

Trump; “Suriye’nin kuzeydoğusunda Türkiye ve ABD arasında mutabakatla sağlanan ateşkesin korunduğunu, Kürtlerle(!) konuşuyoruz, gayet memnun görünüyorlar” ile başladığı sözlerini “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile S400 ile F-35 konusunu da konuşacaklarını” belirterek bitirir ve sıra o kahrolası sahneye gelir…

Trump tarafından kendi partisine mensup senatörler arasından özenle seçilen senatörler adeta müfettiş, Reis ise teftiş edilen bir memur. Onlar soruyor, Reis tek tek cevaplıyor. Çavuşoğlu ise arkada başı önde öyle el pençe duruyor. Normalde birkaç dakikada bitmesi gereken bu sahne adeta bir canlı yayına dönüştürülüyor…

Böyle bir sahne görüldü mü, senatörler vasıtasıyla bir ülkenin cumhurbaşkanının sıkıştırılması şimdiye kadar duyuldu mu bilmiyorum! Adamlar Türkiye Cumhuriyeti ile değil de sanki Patagonya ile görüşme yapıyorlar!

Her ne kadar bu sahne ABD’nin adiliğine yakışsa da böylesine adi bir oyuna öncelikle Reis’in izin vermemesi gerekirdi. Senatör dediğin beş paralık o adamlar da kim oluyorlar ki Türkiye gibi bir ülkenin cumhurbaşkanını sorgulama cüretini gösterebiliyor, akıllarınca akıl verip, kendilerince yol göstermeye çalışıyorlar…

Bu sahneyi gördükten sonra, zirvede ne konuşulmuş, Trump neleri istemiş, Reis hangilerine olur, hangilerine olmaz, biz de şunları isteriz demiş, bunların hiç önemi yok. Bu sahneden alınacak çok ders var, lakin bu sahne sonrası alınacak hiçbir şey yok! Zaten alan değil vereniz. Korkarım ki yine bir şeyler verecek olan da biziz…

Eyy bu devleti yönetenler, çağrım size. Bu söze kulak verin. Size oynanan oyunları tek tek anlatacak, alınması gerekenleri gösterecek bir bilge lider var bu ülkede. Adı Aykut Edibali. Sözde boş danışmanlar yerine ona danışın da artık düz yolda şaşmaktan kurtulun bir an önce.

Yorum Yapın

Navigate