EGEMENLİK VE MİLLİ İRADEYİ HAKİM KILMAK  

“Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’nin açıldığı tarih olan 23 Nisan 1920, tarihimizde önemli bir dönüm noktası ve aynı zamanda varlığına kastedilen Milletimizin uyanışının simge günüdür.” Yıllar sonra 23 Nisan’ı anlayış ve kavrayışımızın bugünkü ve yarınki Türkiye’ye ilham ve telkin ettiği çözüm doğrultularını, ölçülerini, bakış açılarını ve hedeflerini yeniden hatırlamak ve hatırlatmakta yarar bulunmaktadır.

23 Nisan 1920 de TBMM açılmıştır. İlk TBMM’nin açılış süreci 19 Mart 1920 de Atatürk’ün Ankara’da bir meclisin toplanacağını ve neden toplanması gerektiğini açıklayan bildirisi ile başlamış ve 23 Nisan 1920 de ilk TBMM toplanarak Millî Mücadelenin zaferle sonuçlanmasını sağlayacak kararlar alınmıştır. Biz bu yüzden Birinci Meclise “Kahraman ve Gazi Meclis” diyoruz. 1.TBMM’nin ilk toplantı tarihi de bayram olarak kullanagelmiştir.
Milletin iradesi önündeki engeller kaldırılmalıdır.

 

Nereden nereye geldik. Cumhuriyetin kuruluş temellerini belirleyen önemli esaslara baktığımızda; “Milli iradeyi hâkim kılmak esastır.” “Bütün milli cemiyetler tek çatı altında toplanacaktır.” “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” Bunlar cumhuriyetimize ilham veren önemli kararlardır.

 

Türkiye ve dünya yüz yılda çok değişikliklere uğradı. Türk milleti 100 yıl önce kendisini parçalayıp yok etmek, vatansız ve devletsiz bırakmak isteyen emperyalist güçlerin karanlık ve zalim hayallerini unutmamalıdır. Türkiye’yi yok olmaktan kurtaran mukaddes değerleri, imanı ve hedefleri her daim hatırlamalıyız.

 

2020 yılındayız, halen 60’lı ve 1982 yılların çarpıklıkları, düzenlemeleri ve eksiklikleri ile işlerimizi halletmeye çalışıyoruz. Egemenliğin millete ait olduğunu unutarak bu günlere geldik… Milli egemenlik konusunda hassas olan birinci Meclis, bu hassasiyetlerinin ilelebet yaşatılması için geleceğin büyükleri olacak çocuklarımıza bu bayramı hediye etmişlerdir.

Dünyada globalleşme modasının yaşandığı bir süreçten geçmekteyiz. 2000 li yılların başında ortaya çıkan bu anlayış milli egemenlikleri bitirip yerine küresel egemenlik kurma hayalinde olan emperyalist güçlerin bir oyunu olarak görülmeli ve milli şuur çerçevesinde bu “hür kümeste hür tilki “oyununa gelinmemelidir. Çocuklarımız, bizim hem geleceğimiz hem de geleceğe mesajımızdır, onun için çocuklarımızın bilgili ve bilinçli yetiştirilmeleri geleceğimiz için teminat olacaktır.

 

Millet iradesi, fertlerin iradelerinin bir araya gelmesinden ve kaynaşmasından oluşmaktadır. Millî egemenlik, milletin bölünmez iradesini temsil eder. “Yeni Türkiye Hükümetinin öz cevheri milli hâkimiyettir. Milletin kayıtsız ve şartsız hâkimiyetidir.”

Atatürk bu sözü neden söylemiştir? Gözleri kör eden bu kavganın temelinde, hukuk devleti, güçler ayrımı, temiz siyaset gibi vazgeçilmez demokratik kavramlar konusundaki zaaflarımızın yattığı açıkken, bu meseleye sistemi, kurumları alt üst ederek çözüm bulmaya çalışmanın doğru olmadığını düşünmeliyiz.

Gazi meclisin kabul ve ilan ettiği prensipler; hürriyet severlik, hamiyetperverlik, adalet ve ahlak tutkusu, demokratlığı Türkiye’ye ilham kaynağı olmuş, olmaya devam etmelidir.

 

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!

 

23 Nisan Bayramını her yıl coşku ile kutlarız. Fakat 23 Nisan’ın çocuk bayramı olma ötesinde çok önemli başka bir anlamının olduğu nedense pek anlamak ve hatırlanmak istenmez. 23 Nisan; devlet yönetiminde babadan oğula geçen saltanat uygulamalarının kaldırıldığı ve yerine millet iradesinin tesis edildiği gününün bayramı olduğu da bilinmelidir.

 

23 Nisan millet iradesinin tecelli gâhi kabul edilen TBMM, Amasya, Erzurum ve Sivas Kongreleri ile devam eden çileli, ıstıraplı ve şanlı yürüyüşünün başlangıcından sonra yurdun dört bir yanından seçilen ve ‘milli iradeyi hâkim kılmak esastır’ ilkesiyle çalışan gazi meclisin açılış bayramıdır. Yani Çocuk bayramı, barış, sevgi, birliktelik, bunların hepsi çok güzel şeyler ancak Çocuk Bayramı havası içinde biz, Türk Milleti olarak, bugünün asıl manasını gün geçtikçe unutmaktayız veya hedefinden saptırmaktayız.

 

23 Nisan deyip geçmemek lazım. 23 Nisan sadece çocukların gösterilerinin yapılacağı bir bayram değildir. “Hâkimiyet Bayramı” olarak kutlanan bu bayram ‘ve çocuk bayramı’ ilavesiyle, 23 Nisan ‘Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ olarak gittikçe özünden, manadan uzak kutlamayla sadece bir şenlik haline dönüşmemelidir!

 

“Egemenlik bölünmez, paylaşılmaz ve münakaşa edilemez.” (Aykut Edibali)

TBMM’nin kuruluşundan itibaren 100 yıl geçmiş olmasına rağmen partilerimiz ve meclisimiz ne yazık ki halen saltanat anlayışıyla yönetilmektedir. Genelde Parti genel başkanlarının tek adam anlayışı devam etmektedir… Siyasi parti genel başkanları demokratik ve hürriyetçi ortamı tesis etmekten uzak kalmışlardır… Genel başkanlar parti içi demokrasiyi işletme noktasında kendilerine düşen görevi yerine getirmede gayretli görülmemektedirler. Tek ses ve tek adam olmanın demokrasi ile bağdaşmadığını ne yazık ki parti genel başkanları görmezden gelirler…

 

Mili iradeyi hâkim kılmak esastır.

Demokrasinin kurumları vardır. Bu kurumların sağlıklı işlemesi, demokrasinin evrensel ilkelerinin uygulanmasına bağlıdır. Birinci meclisin çalışma sistemi dikkate alındığında bu günkü meclisten çok daha demokrat, müzakereci, katılımcı, tartışmacı, çoğulcu ve özgürlükçü olduğu kabul edilir. Mustafa Kemal bile gerektiğinde hesaba çekilir, kendisi de hesap vermekten kaçınmazdı. Toplumda var olan bütün farklı siyasi ve sosyal grupların gerçek anlamda temsiline 1.meclis imkân vermişti. Ağadan müftüsüne, çeteden esnafına, askerden siviline, kısaca herkes ülkenin bağımsızlığını gerçekleştirmek amacıyla her düşünce ve anlayış Birinci Mecliste idi.

Savaş şartları ile çalışan bir meclisin günümüzdeki meclisten daha demokrat, müzakereci, katılımcı, özgürlükçü ve çoğulcu olması bizim için bugün düşündürücü değil midir? Aslında 23 Nisan, demokrasinin evrensel ilkelerinin uygulanmasını kontrol etmek bakımından bir muhasebe yapma günü olmalıdır. Otoriterleşme ve buyurganlık ülkenin yönetilmesine kolaylık sağlayabileceği gibi unutulmamalıdır ki, işlerin daha da içinden çıkılmaz hale gelmesine neden olur. Dünyada otoriter ve buyurgan yönetimlerle ülkelerin kalkındığını görmek ve problemlerini çözüme kavuşturduklarını söylemek mümkün değildir.

Demokrasinin esas prensibi, milletin egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye dönüşebilir. Halk ağzı laf eden, nabza göre şerbet veren güzel sözlü demagogları severse bunlar kötü de olsalar, başa geçebilirler. “Adaletsizliklerin en büyüğü adil olmayıp adil gibi görünmektir.” (Eflatun)

Geldiğimiz noktada, demokrasimiz çağ dışı bir görüntü verdiği gibi sağlıklı da işletilmiyor. Parti ve lider sultası ön planda tutularak Meclisimiz partilerin grup odalarından yönetiliyor. Genel başkanların iki dudağı arasından çıkan sözler kanun kabul ediliyor. Yasama, yürütme ve yargı arasında, çağdaş demokrasinin gerektirdiği medeni bir iş birliği ve iş bölümü anlayışı ne yazık ki yoktur. Bu kurumlar birbirlerine zaman zaman müdahalede bulunarak demokrasimizin üçüncü sınıf bir görüntü vermesine neden oluyorlar. Çağdaş demokrasin en önemli gereklerinden olan Kuvvetler Ayrılığı İlkesi terk edilerek uygulanmıyor. Demokratik hukuk devleti ilkelerinin uygulanmasından çok uzakta bulunuyoruz. Milletvekillerini, belediye başkanlarını belirleme seçimle değil de atamayla sağlanan ve milletvekillerinin konuşma özgürlüğünün bulunmadığı bir ülkenin demokrasi ile yönetildiğini söylemek görünen bir gerçeği inkâr etmektir.

Artık Türkiye anti demokratik anlayış ve düşüncelerle yönetilemez, bu durum partiler tarafından da sorgulanmalı ve kaldırılmalıdır.

Demokrasinin gelişmesi demokrasi kültürünün varlığına bağlıdır. Galiba bu noktada ilk eğitim verilmesi ve kültür sahibi olması gereken kişiler, partiler ve genel başkanları olmalıdır. Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmesini, kökleşmesini ve meclisin alnında yazılan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesini slogan olmaktan çıkarıp Birinci mecliste olduğu gibi gerçek hayatta uygulanmasını sağlamak, hepimizin ortak hedefi olmalıdır. TBMM’nin itibarını iade etmeden çağdaş demokrasinin uygulandığını hiç kimseye kabul ettiremeyiz.

Kuvvetli icra, başkanlık ve kolay ülke yönetimi arzularıyla parlamento güç yitirmiştir. Ülke şartlarında milli mutabakata dayanan uygun bir anayasayla halkın iradesinin serbestçe oluşmasına dayanan ve devlet hayatına yansımasına imkân veren siyasi partiler kanunu, adil seçim sistemi, meclisin içtüzüğü ve grup nizamnamelerinin düzenlenmesine ihtiyaç vardır.  Meclisin çalışmalarını yönetmek ve güçlendirmek için yeniden bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.

 

Milleti yüceltecek, barıştıracak, demokrasiyi geliştirecek, hukuktur.

 

Aydın; sadece dünü bilen değil, yarını görendir!..

Mademki demokratik bir hukuk devletinde hiç kimseye, hiçbir zümreye ayrıcalık, tanınmazlık yoktur, “açılım” başladı başlayalı bu ülkede hukuksuzluk adına yapılanlar neyin nesidir!?..  Devlet; iradesini hâkim kılmak, kişi hak ve hürriyetlerini güvenceye almak için; yasalar koyar. “Yasalar önünde herkes eşittir” der, hiçbir kişiye, kuruma ve zümreye; kaynağını yasalardan almayan ayrıcalıklar tanınamaz” der.

 

Hukuk, demokrasinin vazgeçilmez şartıdır. Demokrasinin olmadığı yerde, menfaat ve ihanet durumdan cesaret alır!… Dahası saldırganlaşır, kapısında birçok beslemeler barındırır. Yeni mücadelelerin başlamasına sebebiyet verir. “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” ı alışkanlık haline getirdiğimizden bu yana; çevremizde gafletin garabeti, boş vermişliğin sarası içerisinde bocalayıp duruyoruz.

 

Günümüzde benimsenmeye çalışılan anlayış; suçu görme, duyma, konuşma…Sanki suça ortaklık gibi. Yaşamdaki haksızlıklara, yolsuzluklara karışma, ses çıkarma. Yanlışa yanlış, doğruya doğru deme. Dediğinde hemen ötekiler safına itil. Memleket krizlere uğratılsın, siyaset kirletilsin, vicdanlar susturulsun, iradelere ipotek konsun görme… Sadece sanal alemlerde gez, dolaş. Görmeyen gözler, duymayan kulaklar yardakçıları, şakşakçıları artırır, ucu kendilerine dokunmadığı sürece gidişatı farkına varmazlar ve ne tür eylemlerin, oyunların döndüğünü ya da içinde olduğunu görmemezlikten gelirler. Hukuksuzluk ve adil olmayıştan hırsızı da arttı ülkenin arsızı da. Toplumu çökerten ihanetleri, bozulan dengeleri, çiğnenen iradeleri, hak ve hukuktaki yozlaşmaları hak getire…

 

Dertlerimiz karşısında özne de olabiliriz nesne de! Kurumlar kendi içindeki lekeleri temizlemezse devlet kirlenmeye başlar ve zarar görür. Ancak birkaç kişinin hatası da bir kuruma mal edilemez. Maalesef toplum olarak eleştiriye açık, eleştiren ve sorgulayan bir toplum anlayışından çok uzağız. Eleştiri ve sorgulama anlayışının olmayışı toplumun temel hastalıklarından biridir.
Böyle olunca toplumda bir kesim, benim rey verdiğim, desteklediğim lider ve parti eleştirilemez, sorgulanmaz anlayışıyla hareket ediyor. Dün lideri ve partisiyle hep birlikte takdir ettiklerini bugün hep birlikte düşman ve hain ilan ediyor. Ülkemizde yanılgılar ve yanlış algılar çok. Bugün vatan sever görünenler yarın vatan haini ya da vatan haini görünenler yarın vatan sever ilan edilebilirler. Bu düşüncelerden vaz geçilmelidir. Beşerî sistem ve düşüncelerin her birinde hata payı vardır, değişmeyen ve tartışılmayan ilahi mesajdır.

 

Milli iradenin merkezi millettir.

 

‘Türkiye siyaset ve fikir hayatında, milli hâkimiyet ilkesinin, bağımsızlık esasının modası geçmiş bir kavram haline geldiği, ulus-devlet kavramının artık terk edilmesi gerektiğinin ifade edildiği’ acı hakikattir.” (Aykut Edibali)

“Bazı politikacılarımız ‘artık bağımsızlık kavramının eskidiğini ve ülkeler arasında bir karşılıklı bağımlılık döneminin açıldığını’ söyleyebilmektedir. Ne yazık ki, bu ‘karşılıklı bağımlılık’ denen hadise Kapitülasyonlardan Tanzimat Fermanına kadar boy boy işlenmiş ve ithal malı bir ‘şablon’ halinde siyasetimizden kültürümüze, ekonomimize ve sosyal hayatımıza kadar her şeyimize tatbik edilmiştir. Sevr’den sonra Amerikan Mandasını isteyenlerden tutun, işgali yumuşak başlılıkla kabul edip içlerine sindirmeye çalışan Hürriyet ve İtilafçılara kadar pek çok insanımız bu karşılıklı bağımlılık palavrasına kanmışlardı. Aykut Edibali bu hususta ‘Siyasi tarih şahittir ki, devlet, bir milletin bir toprak parçası üzerindeki kayıtsız, şartsız, ortaksız egemenliğidir… Şüphesiz ki devletler arasında eşit hukuk ve karşılıklı saygı çerçevesi içinde alışverişler, anlaşmalar olur; ama, bir karşılıklı bağımlılıktan bahsedilemez’ demektedir. Türkiye’de gönüllü müstemleke olmaya talip çok kimse vardır …” (Ayhan SONGAR)

 

“23 Nisan Milli Hakimiyet ve Çocuk Bayramı, milli tarihimiz için olduğu kadar bölge ve İslam Türk tarihi bakımından da önemli bir bayramdır. 100 yıl sonra 23 Nisan’ı anlayış ve kavrayışımızın bugünkü ve yarınki Türkiye’ye ilham ve telkin ettiği çözüm doğrultularını, ölçülerini, bakış açılarını ve hedeflerini yeniden hatırlamak Türkiye üzerinde görülen ve duyulan telkin, aldatma ve kandırma çabalarının baskısı karşısında tekrar tekrar hatırlamakta yarar bulunmakta” (Aykut Edibali)

 

Toplumlar, milletler kültür ve değerleriyle yaşar ve gelişir.

Kendi değerlerinden, kültüründen habersiz ve uzak olan nesiller, toplumlar başkalaşıma uğrayarak sonlarını hazırlarlar. Günümüzde toplumumuz birçok yönden saldırı altında olup, toplumun temel dinamikleri yerinde oynatılmış, milli kimliğiyle ilgili genleriyle oynanmaya başlanıştır.

Yıllardır millet olarak kendi tarihimizden, kahramanlarımızdan uzak yabancı kültürlerin etkisiyle yozlaştırıldık, kendinden olmayan kişi ve rol modellerle uyutulduk oyalandık, kopuk bir nesiller hazırladık. Bu konuda gençlerden ziyade önde olan büyükler ne yaptıklarına bakmalı ve kendilerini sorgulamalıdırlar.

Dertlerimize ilişkin çözümler irademize ve samimiyetimize bağlıdır.
“Milletimizi zafere taşımak; milletimizin siyasi, ahlaki, iktisadi ve askeri bütün problemlerini iyice bilmek, milletimizin ve milletlerin inanç, düşünce ve hareket temelleri hakkında açık bir fikir edinmekle mümkündür”

Bugün “Türkiye ya yok olmak ya da eski azamet ve yüksekliğine kavuşmak meselesi ile karşı karşıyadır.” Türkiye’nin önünde önemli meseleleri vardır. Ülkemizde milli bir anlayış ve milli irade esas alınırsa, iyi yönetilirse fırsatlar avantaja dönüşür, yönetilemediği takdirde ciddi problemlerle karşı karşıya kalırız.

 

Her şeye rağmen 23 Nisan Kutlu olsun. Birinci meclis ve onun ortaya koyduğu hedefler bizlere güven vermiştir, umut vermiştir. Birinci meclis bir milletin topyekûn, birlikte neleri, nasıl başaracağının ilham kaynağını olmuştur. 23 Nisan şanlı geçmişten muhteşem geleceğe doğru oluşturulacak bir köprü, bir yoldur. Yarının büyükleri olacak olan çocuklarımızın iyi yetişmesi için çalışıp, “Vatanı korumak, çocukları korumakla başlar.” Sözünü her zaman hatırlayarak, nesillerimize sahip çıkalım ki, bayramlar her zaman daha mutlu ve neşe içerisinde kutlansın. “Çocuklar geleceğimizin teminatıdır” Onları her türlü yabancı akımlardan, şer düşüncelerden korumak, kollamak, iyi yetiştirip sahip çıkmak, ilim, ahlâk öğretmek hepimizin birincil görevi olmalıdır…

 

Büyük, necip milletin evlatları olarak, atinin medeniyet ufkunda kültür ve medeniyetimiz parlayacak, milletimizin ulvi değerleri inşallah yaşayacaktır.   Cumhuriyetin kuruluş temellerinde olduğu gibi sivil, asker, din adamları, entelektüeller, tüm temsilciler hep birlikte bugün de milletimizin, devletimizin selameti için ilmin rehberliğinde çalışarak egemenliğimize ve çocuklarımıza her alanda sahip çıkmalıyız…

Milli iradenin tecelligâhı olan TBMM’nin açılışının 100. Yıl dönümünü ve geleceğimizin güvencesi çocuklarımıza armağan edilen Milli Hakimiyet ve Çocuk bayramını en içten duygularla kutluyor, çocuklarımıza bu bayramı hediye eden, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kahraman ve gazi 1.Meclisimizin üyelerini ve tüm şehit ve gazilerimizi rahmet minnet ve şükranla anıyoruz. Bu vesileyle milletimizin aydınlık geleceğine olan inancımızı ifade ediyor, bu aydınlık geleceği selamlıyorum.

 

 

Yorum Yapın

Navigate