TÜRKİYE, TÜRK AKLI VE ZEKASIYLA YÖNETİLDİĞİ ZAMAN…

Milletler tarihi savaşlarla doludur. Bu savaşlar, bir coğrafyayı zapt etmek veya korumak için kuvvet kullanmaya, kuvvetleri sevk ve idare etmeye dayalı savaşlardır. Türk milletinin Kurtuluş Savaşıyla verdiği İstiklal ve bağımsızlık mücadelesi de bu anlamda askeri bir başarıdır. Ancak savaşta zafer kazanmak topyekun bir mücadeleye gerektirir. Dolayısıyla bitti zannedilen savaş bitmemiştir. Bugün savaş iktisadi, kültürel, teknolojik psikolojik… alanda devam etmektedir.

Ekonomide, kültürde, siyasete, bilim ve teknolojide, tarım ve hayvancılıkta… üretmeden, düşmana muhtaç olmaktan kurtulmadan zaferden, istiklal ve bağımsızlıktan bahsedilemez.

Onun içindir ki Cumhuriyetin ilk yıllarında dışarıya borçlanmaktan mümkün olduğu ölçüde kaçınılmış. Tüm imkansızlıklara rağmen üretime yönelik fabrikalar kurulmuştur.

Ne yazık ki sonraki dönemlerde ehliyetsiz, liyakatsiz yöneticiler başa geçmiş, Türk milletinin kadim yönetim aklı ve zekası yeterli görülmemiş, yeni akıllar aranmıştır. 1980 sonrasında dertlere deva diye millete sunulan ithal fikirler ve o fikirlerin sahiplerinin yönlendirmesi ile Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan ve bağımsızlığımızın teminatı olan fabrikalar gereği gibi işletilmemiş özelleştirilme adı altında birer satılmış veya kapatılmıştır.

Batılı sırtlanların geçiş noktası olan Anadolu coğrafyası”nda yaşananlar; “Türkiye’yi kimin aklı ile yönetiliyor?” sorusunu akla getiriyor.

Yediklerimizi, içtiklerimizi, kullandığımız ilaçları, tarımdaki gübreyi, tohumu kendimiz üretmeden nasıl gerçek anlamıyla hür olabiliriz. Kültürde, sanatta, bilimde, ekonomide, iş hayatında kullandığınız bilgileri, belgeleri, teknolojiyi üretmiyor ithal ediyorsak, bu işi Batılı bilim adamlarına havale etmişsek ne kadar bağımsız olabiliriz. Coğrafyamızı, kültürel değerlerimizi önemsemiyorsak hür olamayız. İnternet, sosyal medyada mecralarında hakkı doğru şekilde ortaya koymuyorsak gelecek nesillerin aklının kime hizmet edeceğinden emin olamayız. Yer altı ve yerüstü kaynaklarımızı çıkartıp işletemiyor mamul hale getirip pazarlayamıyorsak hür değiliz….

Türkiye Cumhuriyetinin, yeniden “Ya istiklal, ya ölüm!” parolasıyla yedi düvele meydan okuyan Türk aklı, irade ve zekasıyla yönetilmesi gerekiyor.

Türkiye, Türk aklı ve zekasıyla yönetildiği zaman; yöneticiler askeri başarıyla yetinmeyecek. Gerçek bağımsızlığın teminatı olan üretime yönelik Cumhuriyet fabrikaları kapatılmayacak. Ülkeyi kültürde, bilim ve teknolojide, ekonomide, sanayide, tarım ve gıdada … gerçek anlamda bağımsız hale gelecek.

Türkiye, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh vatandır” diyerek milleti tek hedefte birleştirenlerin Türk aklı ve zekasıyla yönetildiğinde – Siyasiler mevki ve makam sevdasıyla, maddi çıkar ve gelecek kaygısıyla, parti, seçim, koltuk… kaygısıyla – milleti bu kadar ayrıştırıp kutuplaştırmayacak, milletin birlik ve beraberliği teminat altında olacak.

Ülke, Müslüman Türk milletinin kadim aklı ile yönetildiğinde; Milli ve manevi değerler bu kadar istismar edilemeyecek. Toplum, değerlerinden uzaklaşmaya dur denilecek. Siyasette, sanayide, ekonomide, eğitimde, bilim ve teknolojide, tarım ve gıda, hayvancılıkta…. yaşanan dertler derman bulacak.

Onun içindir ki; elli yıldan beri “Milletim Uyan!” “Yeniden Milli Mücadele” diyenler var. Onun içindir ki; üretime yönelik fabrikaların çeşitli bahanelerle özelleştirme adı altında satılmasına ve kapatılmasına itiraz edenler var.

Onun içindir ki; Millet Partisi Genel Başkanı Aykut Edibali 1973’ten beri milli birlik çağrılarında bulunuyor. Dayanışma ve iş birliğinin, karşılıklı saygı ve ortak politikalar belirlemenin şartlarını ve yollarını ortaya koyuyor.

Türkiye ya yok olmak ya da eski azamet ve şanına kavuşmak meselesi ile karşı karşıyadır. Çözüm; Milli siyasettir. Milli siyasetin temeli de samimiyettir.” uyarısında bulunuyor.

“Türkiye yabancı aklıyla değil; Türk zekasıyla yücelecektir.” diyor. “Türkiye’de partilerin ve sosyal grupların milli birliği sağlayacak temel değerler ve politikalar üzerinde anlaşmaları şarttır. Üniversite, yargı, silahlı kuvvetler, siyasi partiler, basın, TRT ve sendikalarımızı yüce tarihimizden alınmış temel ölçüler etrafında yeni bir Misak-ı Milli’de birleşmeye çağırıyoruz.” diyor.

Unutmayalım ki “ İştirak etmediğimiz, çilesini çekmediğimiz bir kurtuluş mümkün değildir.” Milletimizin ve yöneticilerimizin uyanması basiretle hareket etmesi (Yanılmadan gerçekleri görebilmesi, gelecekle ilgili sezgi, uyanıklık, anlayış, kavrayış ve vizyon sahibi olması) dilek temenni ve duasıyla…

Yorum Yapın

Navigate